BASRİ ERDEM
TEKİRDAĞ’DA RENKLERİNİ KONUŞTURUYOR
Dün Tekirdağ Yahya Kemal Beyatlı Kültür
Merkezi’nin ferah sanat sergi salonunda sessiz bir heyecan vardı. Renklerin,
çizgilerin, hatıranın ve ışığın iç içe geçtiği bu sessizliğin adı Basri
Erdem’di.
Ressamın dostu Mehmet Çevik’in nazik davetiyle adım attığım salonda, duvardaki her tablo sanki bir yerden, bir zamandan ses veriyordu. Bir bakıma, o solonda sadece resim değil, bir ömrün tanıklığı sergileniyordu.
1948 Lüleburgaz Akçaköy doğumlu Basri Erdem, sanat yolculuğuna çocuklukta başlayan bir merakla değil, adeta iç zorunlulukla örülmüş bir isim. Köy ilkokulundan çıkıp, öğretmen okullarından üniversitelere uzanan bir serüven, fırçasını sadece renge değil insana da dokundurmuş bir hayatın hikâyesi.
Erdem’in sanat salonundaki resimlerini birlikte gezdik. Bizzat sanatçının ağzından eserinin kalp atışını ve yaşama katılmasını duymak, bir yazar için sıra dışı bir hediye, bir zenginliktir. Gördüğüm eserlerin sadece manzaraları anlatmadığı, insanın da iç sesini, zamanın da tortusunu taşıdıklarını fark ettim.
Sergide dolaşırken Tekirdağ Şarköy Uçmakdere denizinin kıyısındaki antik çağlardan kalan eserlere benzeyen Dalyanları, Kırklareli’nin dingin doğasını, Kars’ın soğuk, dayanıklı, onurlu yelini ve Güneydoğulu kadınların bütün zamanlara ait fısıltılarını hissettim. Bir yerde her tablo, bir kentin ya da köyün değil, onun ruhunu taşıyordu. O fırça darbelerinde hem Tekirdağ’ın kır kokuları, hem de Güneydoğu’nun güneşi vardı.
Özellikle “Güneydoğulu Kadınlar” çalışmasında, kadim bir direncin, başak tarlaları arasında sessiz bir haykırışın resmedildiğini görmek insanı sarsıyor. Bir yörenin değil, bir milletin kadın belleği sanki o tuvallere sinmiş.
Ve serginin en çok dikkat çeken, konuşulan, beni de en çok duygulandıran çalışması: “Beygirler.” Sanatçı bu eserini çocukluğundan kalan bir fotoğraftan esinlenerek yapmış. Yani resmettiği sadece bir hayvan değil; bir zamanın, bir köyün, bir çocuk kalbinin hatırası. O eski fotoğraf, tuvalde yeniden can bulmuş.
“Beygir” sözcüğünün sıcaklığını, köy ağzının içtenliğini bugüne taşıyor. Sanki resim değil, bir çocukluk anısına uzatılmış renkli bir selam.
Basri Erdem’in eserlerinde akademik bir incelik, halktan bir sıcaklık ve öğretmen sabrı bir aradadır. O,sanatın sadece teknik değil, bir yaşam disiplini olduğuna inanmış bir insan.
Köy okulundan üniversiteye uzanan bu serüveni boyunca öğrencilerine sadece resim değil, bir bakış, bir duyarlılık öğretmiş. Bugün hâla doğduğu Akçaköy’de kurduğu sanat evi; onun sanatını, felsefesini anlatmaya devam ediyor.
O ev, bir yandan müze, bir yandan hatıraların yeşerdiği bir sanat bahçesi.
Görmeniz gereken bu sergi, sadece renklerin değil, bir ömrün sessiz ifadesinin de sergisidir. Her tablo, Anadolu’nun, Trakya’nın bir yerinden kalkıp gelmiş bir öykü gibi.
Yahya Kemal Beyatlı Kültür Merkezi’nde açılan bu sergiye gitmeyenler için söyleyeyim:
Orada sizi bekleyen şey bir sanat gösterisi değil, bir hayatın şiiridir. Bir beygir fotoğrafından başlayan o şiir, yılların emeğiyle renklenmiş, zamanın içinden bugüne uzanmış.
Gidin, görün ve duyun…
Güven SERİN



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder