KAOSUN KIYISINDA BİR DENİZ FENERİ: YAZAR
Evrenimiz, başlangıçtan beri kaos-kargaşa senfonisi içinde olduğunu bilim insanlarının araştırmalarından öğreniyoruz. Büyük patlamanın anlık düzensizliğinden galaksilerin çarpışmasına, bir yıldızın ölümünden gezegenimizdeki tektonik hareketlere her şey ama her şey, bir devinim ve berilsizlik içinde var olur.
Bu kozmik kaosun-karışıklığın küçük bir yansıması da kendi dünyamızda ve içimizde yaşanıyor. Savaşlar, salgınlar, toplumsal krizler, kişisel trajediler ve zihnimizin içinde susturamadığımız sesler… Hepsi de yaşamın bir parçasıdırlar.
Görünen o ki, yalnız insan bu kargaşaların içinde anlam aramakla meşguldür. Sorulara cevap bulup, içindeki çok minik evren parçacığını bir yerde huzura kavuşturmak adına...
Bu kaosun-kargaşanın tam da ortasında insanın yazma eylemi devreye girer. İnsan denen canlının kadim ve en güçlü eylem biçimlerinden birisi; yazarak zamanlar arası, belki zamansızlığın ötesine geçme eylemine sımsıkı tutunur.
Yazma eylemi, kaosu-kargaşayı besleyen enerjiden de beslendiğini düşünüyorum. Gerçek ile düş arasında kurulacak bağlar; öykülere, masallara ve yeni başlangıçlara can vermiş, belki insanın tükenişini engelleyip, her türlü güçlüklerden sıyrılmasını sağlamıştır.
Belki de yazar, kaosun gözlerinin içine bakarak görmüş olduğu çıplaklığı hammaddeye dönüştüren bir zanaatkârdır.
Korku, kaygı, umut, kader gibi evrensel duygular, içimizde isimsiz birer fırtına gibidirler. Yazar, sözcükler yardımıyla bu fırtınayı uysallaştırır. Olanlara bir isim verir. Karakterler yardımıyla “ İte bu tam da istediğim şey! Denmesini sağlar. Yalnız olmadığımızın en büyük dayanışma biçimi de budur…
Toplumların yaşadığı büyük zorluklar, kaosun-kargaşanın en yıkıcı halleridir. Yazar, bu halleri kayda geçirerek şahitlik eder. Bir roman,bir şiir veya bir deneme,o kaos anının gelecek nesillere aktarılmış bir uyarısı,bir anıtıdır.
Yazı sanatı kaosu-kargaşayı yok edemez. Gürültü ve anlamsızlık hissinin yayıldığı çağımızda, bir yazarın omuzladığı yük, belki de her zamankinden daha ağırdır. Yazar, bize sadece bir hikaye anlatmaz; bize dünyayı, kendimizi ve dinmeyen kaosun içindeki yerimizi almamız için bir dil, bir pusula sunar. Bu sanattan öte, varoluşsal bir hizmettir.
Bir yerde yazma eylemi, insanın kendi içindeki kozmosun parçalarını arama ve bulma erdemi, becerisidir.
Her şeyin geçici sayıldığı bir dünyada yaşanan bin bir türlü sancıların ortasında kaybolmayıp, kendi iradesi ve hassasiyeti içinde duyularının; özgürlüğe, sonsuzluğa bir saygı duruşudur…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder