BİR İNSANIN ÖYKÜSÜ: İLYAS GÜNEŞ
( Varna’lı Bir
Türk Çocuğu )
Bazı insanların on parmağında on marifet vardır. Yaradılışları böyledir; öğrenmeye, öğretmeye ve öncü olmaya adanmış bir yaşam sürerler…
Tekirdağ’ın en renkli kişilerini araştırmaya gelseler, ilk önce bulacakları isimlerden birisidir İlylas GÜNEŞ olacaktır. Giyimi-kuşamı, bakış açısı, görgü ve bilgisiyle; şehir ve ülke kültürüne katkı sağlayacak belgeseller yapılmalı ki, neredeyse karalar bağlamış, birbirine baka baka kararmış insanlarımız azcık kendi içindeki özgür insanı dışarıya çağırsın…
İlyas öğretmenin yaşamının neredeyse tamamında öğretmenlik var. Bir kış günü; 26 Mart 1951 Pir-Ece Varna Bulgaristan doğumlu. Dört yaşında anaokulunda başlayan öğrenme merakı, hiç soluklanmadan bugün de devam ediyor. Anaokulu öğretmeni Alise’nin sağlam, neşeli öğretmenliği dört yaşındaki İlyas Güneş’in bilmece, şiir merakını, bilgisini ve sanat ateşini daha o zamanlar yakmasını sağladı.
Bulgar okullarında iyi bir öğretim ve farklı sanat dallarında kendini sınaması; sinema sanatının içine kadar girmesini sağladı. Dönemin Bulgar yöneticilerinin zulmüne kadar öğretmen öğrenci buluşmaları, kendi özgün öğretici neşesi içinde ilerliyor, her öğretmenin içinde taşıdığı yapıcı, işbirlikçi ve yenilikçi fikirlerini bir bir uyguluyordu…
1984–1985 yılları Bulgaristan’da yaşayan, orada doğmuş, orada büyümüş insanların iç yakan, yürek burkan günleri başlamış oldu. Türklerin isimleri değişiyor, hepsi Bulgar ismine dönüşüyordu. Yaşarken bir canlının sadece ruhunu öldürmek değil, organlarını da bir bir sökmek gibi bir vahşet başlamıştı. Mezarlıklara kadar uzanan kışkırtıcı vahşet, kendi korkusunu yaratmış ve o toprakları yüzyıllardır vatan bellemiş insanların, özellikle canını kurtaranların yollara dökülme zamanı başlamıştı.
İlyas Güneş, içindeki öğretmenlik ateşini yakmış, daha da büyütmek üzereyken, eziyetlere, zindanlara uzanan zorlu günlerin, gecelerin içinden sıyrılarak Tekirdağ’a geldi.
Geldiği günlerde başladığı çalışma yaşamı, o meşhur atasözünü nazikçe yanıltmayı başardı. Bir koltuğa iki karpuz değil dört-beş karpuz sığdırarak koşarcasına bir yaşam yolculuğu başlamış oldu.
Koleksiyon Mobilya ‘da çalışırken, Tekirdağ Barbaros Ortaokulu Resim, Teknoloji Tasarım Dersleri öğretmeni olarak öğrencilerinin zihinlerini sanatla besliyordu. Cezaevi öğretmenliği, satranç öğretmenliği, iç içe geçen o büyük saygın telaş, kendi yaratıcı zekâsı, tecrübeleriyle şehrimizin neredeyse her alanında var olma-yetişme çabalarıyla destekleniyordu.
Hünerleri sadece bunlarla kalmadığı için, Türkçe-Bulgarca, Türkçe-Rusça, Türkçe Sırpça, Türkçe-Makedonca çevirmenliği bir sürü kopuk köprüyü-kültürleri, işbirliğini birbirine bağlıyordu.
Bir çay içimi sohbete giriştiğimizde, zamana karşı hiç durmadan koşan ama yorulmuş bedeninin sağlık sorunları yaşadığını öğrendim. Bu sorunların can yakan hallerine rağmen temsil ettiği, kendi yaratıcı anlayışı içindeki onurlu görevlerine de devam ediyor.
Yunanistan Patra şehrinde bulunan Dünya Bilim Derneği üyeliği, Bulgaristan’ın Sofya şehrinde bulunan Balkan Bilim Derneği üyeliği de öyle.İstanbul Noterler Odası Avrupa Koordinatörü tercümanlığı da…
Bir yazı insanı olarak her daim ilginç öykülerin, karakterlerin karşısında derin hisler duyduğumu çoğu zaman yazdım, söyledim ve haykırdım. Birbirine baka baka kararmayan, insan olmanın tercihlerini, toplumunu üzmeden de başaran, kendi kişisel reformlarını tamamlayan renklerden haberdarı olan İlyas Güneş’i tanıma onuru yaşamak ve zaman zaman kendi sohbet sörflerimizi rüzgârların eşliğinde yapmak; kendi adıma, yaratıcının bana sunduğu çok değerli bir şanstır…
Bir insanı, giyim-kuşak ilginç kılar kılmasına da, o insanın zihni gelişmemiş, üretmeye, dönüşmeye, yeniliğe ve öncülüğe yatkın ve gönüllü girmemişse, sadece “ilginç” olarak gülünür ve geçilir.
İlginçlik; sanatla, felsefeyle, yabancı dillerle ve anlatılacak zengin öykülerle desteklenir ve beslenirse; böyle insanların önünde saygı duyup eğilmeyi borç bilirim…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder