DOKUZ ŞUBAT DEPREMİ-NO: 910
Victor Hugo’nun başyapıtlarından birisi de Sefiller’dir. Mecburiyetten dolayı, bir somun ekmek çalmanın bedeli, bir ömür sürer. Dokuz Şubat Depremi ve onun yaraları, kayıpları kim bilir kaç yıl sürecek? Çok büyük acılar, kayıplar ve dramlar…
Sefiller eserinin başkahramanı Jean Valjean’dır. Bir somun için mahkûm olmuştur. Filmlere de aktarılmış, dilden dile, zihinden zihinlere çoktan yer etmiştir. Filmin başlangıcındaki müziğin nakarat bölümü oldukça can alıcı sözlerden oluşur;
“ Eğ başını/Eğ başını” ifadeleri,
zorluklar içinde geçen mahkûmiyet hayatına yürekli bir sabır dilemekten başka
bir şey değildir.
Dokuz Şubat 2023 depremini yaşayanlar da o geceyi anlatırken tam olarak sözcük bulamıyorlar.
Felaket sözcüğü bile masum kalıyor; on
binlerin öldüğü ve günlerce kurtarılamayıp açlıktan, soğuktan ölen insanların
her biri ayrı bir dramın öyküsüdür. Hele naaşları bulunamayan, daha birkaç saat
önce eşsiz tarihi ve insan güzellikleri olan şehirlerimizin insanları; beş on
dakika içinde yok olup gittiler…
Bu dram, milletimizin bütünleşmesini, birlikte hareket etmesini sağladıysa da, kayıp ve yıkım öyle büyük ki, halen sarılamayan çok yara ve yerine asla getirilemeyecek on binler var.
Victor Hugo’nun eserindeki kahramanımız mahkûmdur. İsmiyle anılmaz. O’na bir numara verilmiştir. Mahkûm 24601 olarak çağrılır. Bu kadar…
Gülseren Tozkoparan Jordan’ın yazarlığı ve Cumhuriyet Gazetesi’nin haberi sayesinde öğrendim; 6 Şubat depremi 2.yıldönümünde İngiltere Parlamento binasında NO: 910 ismiyle bir belgesel gösterildiğini. Yaklaşık 50 dakika süren, babası Hatay doğumlu, kendisi İngiltere doğumlu Erkan Gürsel’in Hatay’ın Affan mahallesindeki etkilerini inceleyen, Ekim 2023 yılında çekilir. Her şey kendiliğinden gelişir.
Erkan Gürsel babasıyla halasını görmek için Hatay’a gider. Babasının çocukluğunun yeri-mahallesi ve şehri, oradaki yıkımın izlerini araştırırlar. Aynı zamanda sağ kalan, büyük felaketi yaşayıp kurtulan halasını ziyaret ederler ve filme alırlar.
Gezdikleri, gördükleri yerler tam manasıyla savaş alanı gibidir. Doğanın doğal halinin eserinden çok, insanların aymazlığı, kanun tanımazlığıdır. Baba, eski mahallesini, tanıdık yerleri boşu boşuna aramaya başlar. Hala da öyle…
Bu çekim, ziyaret sırasında orada deprem sonrasını olduğu gibi yaşayıp anlatan halanın sözleri de felaketin büyüklüğünü anlatıyor. Yitirilen, bir türlü bulunmayan diğer halanın izini sürmek için günlerce uğraşmışlar. En sonunda ellerine sadece bir numara vermişler. No: 910,filanca mezarlığa gidin ve bu numarayı bulun!
Geldikleri mezarlıkta saatlerce aradıktan sonra No: 910 isimli kayıp diğer halanın mezarını buluyorlar. Ve orada bir ağıt girer devreye. İnsanlığın öteden beri kaybettiklerine, direnme biçimi, ayakta kalma gücü vermesi adına; bir AĞIT yükselir gökyüzüne…
Buldukları mezarda ne bir isim, ne de bir mezar taşı var. Sadece 910 numaralı tümsek… Sağ hala, mezar başında 910 numaralı mezarda yatan diğer hala için ağıt yakar yakmasına ama ağıt depremlerde ölen, geride kalan milyonlarca insana adanmış bir ağıda dönüşür ve adanır…
Bu ağıtları, yanık sesli kadınların geçmişten geleceğe uzanan ruhlarıyla birlikte seslerini dinlerken şu düşünce, düş doğuyor zihnimde. Olsaydı yeterince kudretim, yaşasaydı o büyük ustalar:
—
Derdim ki Sayın
Yaşar Kemal ve Nikos Kazancakis’ bu Karabasan’ı ancak sizler yazabilirsiniz.
Lütfen; insanlığın geri kalanı için bunu yazın. Oradan da Yunanlı yönetmen
Teodoros Angelopulos’a bu filmi LÜTFEN sen çek dedikten sonra müziğini de Eleni
Karaindrou’dan rica ederdim…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder