21 Ocak 2025 Salı

MACAR ŞAİR

 

Kamera Güven
Rakoczi Müzesi Tekirdağ

                                          YAZI İNSANLIĞIN BELLEĞİDİR

 ( Macar Şair Balazs Szöllössy )

   Dr.Ahmet Taner Kışlalı 42.Hükümet’in Kültür Bakanı olduğu zamanlarda yüzlerce kitabın yayınlanmasına imza attı. Kültür Bakanlığı yayınlarında kitabın ilk sayfasında bilgiye, öğrenmeye olan derin saygı ve sevgisini şu sözcüklerle dile getiriyordu;

 “ Kitap, insanlığın belleğidir. Zaman içinde her şey unutulabilir. Ama yazıya geçmiş her şey belge niteliğini taşır. Sözü, sonsuzlaştıran kitaptır.”

   Bu sözlerin inancı içinde, bir yazı insanı olarak yazgımın belirlenmesinde gönüllü bir yolcu olarak, yazıya geçmiş, kitaba dökülmüş bir eserimizden bir şiiri, düz yazının engin esnekliği, estetiği içinde tekrar sizlerle buluşturacağım.

   Sözünü ettiğim kitap çok küçük. Ama içindeki şiirler, sözcükler-mısralar, tam da Dr.Ahmet Taner Kışlalı’nın inandığı, bizlere miras bıraktığı felsefe gibi, “ Söz’ü sonsuzlaştıran bir eser…”

   Macar Kültür Merkezi tarafından basılmış. Şehrimize de gelen üç Macar şairin bazı eserlerini de içine alıp, sonsuza adanmış bir eser…

   Janos Terey,Arpad Kollar ve Balazs Szollossy isimli şairlerin en çok etkilenmdiğim Balazs’ın Urfa’da Bir Anlık Sessizlik şiirini ne kadar okusam,o kadar Urfa’nın,içine,kayıp medeniyetlere ev sahipliği yapmış geçmişine gidiyor,bir yerde evrenin içinde yörüngesine oturmamış bir gök cismi gibi dolanıyorum…

   Urfa ile ilk tanışmam 1993 yılında oldu. Yaklaşık 85–90 kişilik küçük uçak Urfa’nın üzerinde inişe geçtiği vakit gördüm o eski, yaşlı şehri. Sıvasız briket yapılardan oluşan evler, orta çağlardaki zamana inen bir uçağın-zaman makinesinin içinde olan bir Trakya insanı…

   Şaşkınlığımı anlatamam… Tanıştığım, Urfa’da yaşayan Ahmet ve Hasan’ın ise belleğimde bıraktıkları o yüksek erdem, terbiye başka yazı konusu olabilecek derinlikteler…

  Macar şair Balazs Szöllössy’de belli ki Urfa’da uzun bir süre bulunmuş. Özellikle Urfa’da güvercin besleyen çok olduğu için, her gün belli saatlerde uçuşa geçen güvercinleri gözlemiş.

   Macar şairin ruh âlemini bu şiiri sürekli didikleyerek anlamaya çalıştım; kim bilir kaç kez. Ülkesinden 2600 km uzaklıkta, çok ama çok eski uygarlıkların izlerinin, soluklarının, ruhlarının dolaştığı, kalmış olduğu diyarlarda bir yerde güvercinlerin uçuşu ve tutsaklığıyla bir bağ kurmak; ancak şair ve yazarların işidir…

   Bugün Göbekli tepe olarak dünya sahnesine çıkan Neolitik zamanlara, bir yerde insan denen canlının söz sanatını henüz yazıya taşamadığını düşündüğümüz uçsuz bucaksız geçmişe kadar uzanır. Göbeklitepe çıkmasaydı, insanın marifetlerini, taşa atmış olduğu izleri ancak 7–8 Bin yılla sınırlayacaktık.

  Bu eski şehir, bu geçmişin hatıralarını taşıyan memleket Macar şair içinde belki de yazabileceği en güzel şiire yaşam hakkının vermiş olduğu bir antik dünyadır.

  Şair, kırmızı toprakları, uzayın bir başka bölgesine benzeyen kırları olan şehrin emek, marifet, inanç kokan sokak ve caddelerinin olduğu mekânda, bir kalem ve bir kâğıda şu dizeleri adeta kazımış;

 “Burada akşamları bir rüzgâr çıkar,

 Tutsak güvercinler kımıldanır-

 Salınır ıssız bozkırda otlar,

 Şahinler boşa arar kelaynakları,

 Güneş kıpkırmızı, ansızın batar,

 Sanki hiçbir şey olmamış,

 Sanki biri birdenbire ışıkları söndürmüş gibi,

 Diner burkaçlanan kum fırtınaları.

  Tutsak güvercinler döner yuvalarına,

 Şehir kaynar, sesler çoğalır,

 Yükselir camilerden ezanlar,

 Sanki hiçbir şey olmamış gibi:

 Çarşılar boşalır çay bahçeleri dolar.

  Burada, bazı geceler uyanırsın davullarla.

 Kim bilir hangi hayaletlerin dansıdır bu,

 Hangi hikâyelere açılır kapıları, kim savaşır

 Uyanmamak için, sabaha davetli bu sesle

 Kim bilir neyle savaştığını, savaşırken.

    Deseniz ki bu şiirin özü-ana fikri nedir? İşte bu iki dize derim dostlar;

 “Kim bilir hangi hayaletlerin dansıdır bu/Hangi hikâyelere açılır kapıları.”

 Güven SERİN 


 

 

 

 

 


Hiç yorum yok: