BÜTÜN
TAŞLAR ÖZGÜRLÜK ANITI İÇİN YONTULMUŞTUR
İnsanlığın her daim peşinden koştuğu bir şeydir özgürlük. Uğrunda yüz binlerce, milyonlarca insanın öldüğü inançtır özgürlük…
Saint-Just (Fransız devrimci. Asker ve siyasi lider.) ; “ Bütün taşlar özgürlük anıtı için yontulmuştur. Sözünden yola çıkarak bu konuyu siz değerli okuyucular ile irdelemek istiyorum. Bu sözlere karşılık Albert Camus “ Aynı taşlarla ona bir tapınak da, bir mezar da yapabilirsiniz.” Sözleri, belki de tüm zamanlarda insanları, yani bizleri bize anlatacaktır…
Özgürlüğü, ilerlemeyi, dönüşümü hep başka insanlara, ülkelere yükleyen, onlardan bekleyen insanın insanlık yolculuğundaki bıkkınlığını, sıkılma halini bilmeyen var mıdır? Ne alırsak alalım, ne edinirsek edinelim bir sisteme, bir mülke, rütbeye kendimizden fazla değer verip, onu abartı sınırları içinde tapılacak hale getiren de biziz. Veya tam tersine yuh çekip yok sayan da yine bizim deneyim, görgü ve bilgimizi, aynı zamanda özgürlüğümüzü da anlatmıyor mu?
Çevreme, yakınlarıma veya uzaklarda bulunan tanıdıklara samimiyet ve ön yargısız baktığımda bile, o büyük edinimlerin, büyük kavgaların sonunda bir türlü gıpta edilecek huzuru yakalayamadıkları, hep arayıp arayacaklarını görmek, ne kadar özgür olup olmadığımızı da anlatıyor gibi…
Bilginin, görgünün, deneyimin, insanın özgür iradesinin olmadığı yerlerde; öfke, kırgınlık ve yalnızlık kol gezmeye başlıyor. Bugünün karşılığı da bu değil midir? Tam olarak kim kimi dinliyor? Baskın bir kabul edilme, beğenilme, takdir duygusunu hissetmek için her türlü komedi, aksiyon-hareket içinde olan insanın, insanların yüzlerindeki yorgunluk, bıkkınlık neyi ve neleri anlatıyor olabilir?
Saint-Just’un özgürlük uğruna çok değer verdiği ülkesinde, Paris Devrim Meydanı’nda, boynunun giyotinle kesilmesi kaç kişinin umurunda? Hiçbir gelişmenin, toplumsal, kültürel zenginliklerin kolay kazanılmadığının fedakâr insanlarını, kahramanlarını bilmek için hiçbir çaba harcamadığımız gibi, ah bire tekrar eden tarihi, değiştirmek adına mantığın, felsefenin, bilginin, özgürlük bilincinin oluşması adına sadece hormonlu bilgi, zevk ve sefa içinde olmamızın karşılığı yine o büyük insanlık sofrasında, yalnızlığımızı da pekiştirmiyor mu?
Bütün taşlar özgürlük için yontulmuşsa, o taşların bir tapınak mı yoksa bir mezara mı dönüşeceğine kim karar verebilir? Bizlerin samimi duyguları, öğrenme isteği, yaşam enerjimiz, bilgiye susamış halimiz söz sahibi olmaz mı? Pekâlâ olabilir… İnsanın önce kendisine dürüst davranıp, kendisini inşa etme becerisi için yola koyulması muhteşem bir yol ve yolculuk değil de nedir? Bu yola ister çıraklık duyguları, isterseniz kalfa veya ustalık tutkuları içinde çıkın, eninde sonunda yaşamın her evresinde, sizin bulunduğunuz her ortamda birkaç taş bulup yontacak oluşunuzu biliyorum…
Bu taşlar, bazen bir şiir, resim, öykü şeklinde olacaktır. Bazen de, siyasi, toplumsal bir önder, kahraman olarak düşler ülkesinde olduğu sanılan ölümsüzlük heyecanı içinde haykıracak;
“ Öyle safça, ben mutluyum…” ,başkaları mutluluğunuzu onaylamak için değil, saf haldeki durumunuzu anlatmak için gülümseyeceksiniz…
Güven SERİN