5 Kasım 2024 Salı

TAŞINANLAR ve TAŞIYANLAR

 


Bir zamanlar; KARAGÖZ DERGİSİ


                      TAŞIYANLAR ve SIRTTA, TAŞINANLAR

                       ( Çorbacılar Hep Sırtımızda Mı Olacak?)

   Sayın okuyucu, değerli iz sürücü, sizi günümüzden yaklaşık 150 yıl önceye, Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarına ve o günün korkunç baskıları altında zar-zor çıkan mizah dergilerimizden birindeki iğnelemeye, kronik yaralarımızın, hastalıklarımızın devam edip etmediğini, sizlerin görüşlerine bırakarak paylaşacağım.

   Osmanlı zamanında genelde yabancılara “Çorbacı” deniyor. Mizah dergisinde yağan yağmurdan sonra taşan caddeler, sokakları anlatan, bir hamal, sırtına aldığı şapkalı bir yabancıyı karşıdan karşıya geçiriyor. Yani iyi giyimli, ülkemizin sırtından geçinen, bugün de çok şeylerin değişmediği, halkımızın sırtından inmeyen bir kurnaz batılı yabancı sırtta taşınıyor. Öteki şapkalı yabancı da sırasını bekliyor. Hamal diğerini karşıya geçirir geçirmez geri dönecek.

   Hamal yolun yarısına gelince, sırtında taşıdığı yabancıya sesleniyor:

—İşte böyle Çorbacı… Seninle pazarlığımız buraya kadardı. Ya yirmi para daha verirsin, ya da burada in… Sonra kaşkariko-hile, oyun istemem!

     Kendisini sırtında taşıyan yabancı-Çorbacı karşılık vermiyor ama kendi kendine söyleniyor:

-Ziyanı yok…Ben senden nasıl olsa o yirmi para farkı faiz olarak alırım!...

   Bu tartışmaları izleyen Karagöz, sahilden seslenir:

—Çorbacı… İnsafsızlık etme… Sen onu az mı yarı yolda bıraktın? Sen onun karada da, denizde de, her yerde sırtındasın zaten… Haydi, haydi, davran da yirmilik ver… Dönüp dolaşıp yine senin cebine girecek!

   Daha Cumhuriyet kurulmamış, Kurtuluş Savaşı verilmemiş ama uyanan Milli duygular ve felsefeyi, mizahın hünerli ve keskin iradesiyle anlamak, şimdi için için duygulanmamak ve:

—Ne değişti ki; yine Çorbacılar bizim halkımızın sırtından aşağıya inmiyor ki! Demeden edemiyor insan…

   Batının felsefesindeki o kurnazlığı, bizi bize düşüren ve yalnız, yaşlı ve hasta adam kılığına sokan gerçek yaşamdan uzak kalışı, sadece bir dahi ve ona inanmış arkadaşları yıkmayı başardılar. O yüzdendir ki, Çorbacıların göz diktiği bizim gibi zengin ve insanı çok uysal, insancıl olan ülkelerin Kurtuluş Savaşı vermesini, uyanışını bir türlü kabul edemiyorlar.

   Yüzyıllardır birilerinin sırtına, sırtlarına binmeyi öyle alışmışlar ki, bildik insan zaaflarını, psikolojisini ve ihtiyaçlarını öyle iyi çözmüşler ki, en hakiki zihin, irade, eğitim, görgü ve sağlam kalpli insanlarımızı bile bir şekilde, farklı ödüllerle kendi ülkelerine, milletlerine hizmet etmeye ant içmeyi gönüllü ve albenili moda hale getiriyorlar…

    Bu yüzdendir ki, hareketin içinde kalmak; zihin sporuyla birlikte kurucumuz, kurtarıcımız olan dâhinin merak ettiği sanata, edebiyata, tarihe biraz sokulmak; sadece biraz daha fazla merak edip, yüreklerimizi insancıllıktan uzak bırakmadan, evrensel duyguları köreltmeden; görgü ve sağlam bilgilerimizle birbirimize sarılmak; en büyük ülkücülük, en büyük VATAN aşkıdır…

Güven SERİN 



Hiç yorum yok: