SCHOPENHAUR’UN ELLERİ
( Çapkınların Sınırsız Düşleri )
Goethe’nin de etkilendiği filozofların başında Schopenhaur gelir. Karamsar filozof olarak bilinir. İlerleyen yaşamında kadınlara ciddi mesafeler koyan bir yerde onlara karşı cephe açan bir filozof…
Davul bile dengi dengine çalar, atasözünden yola çıkarsak, denk olmayan ilişkilere, bu ilişkilere ömrünü adamış düşleri hiçbir zaman sona ermeyen beyefendilere kadar uzanabiliriz.
Yelken Kulüp’te karşılaşıp aynı masayı paylaştığımız tanıdıkların içinde sınırsız düşleri olanlar da vardı. Sınırsız düşlere sahip bu tanıdık, yaş-baş hesabı yapmadan yaşamı, moda deyimle pozitif bir şekilde devam ettiriyor. Kendi kendine yeten, birçok yeteneği, uğraşı hüneri olsa da can sıkıları, bazen gölgelerle kavgası bitmeyen insanların öncüsü olabilecek kadar da belirgin bir karaktere sahip.
Özellikle dikkat ediyorum, üzüm üzüme baka baka kararıyor muyuz diye düşünmeden edemiyorum. Sürekli aynı gruplar, aynı insanlar, aynı arkadaşlarla zaman geçiren insanların sohbetlerinde de aynılık, bayatlık ve can sıkkınlığı göze çarpıyor.
Yelken Kulüp masasında başrol konumundaki tanıdık lafı döndürüp dolaştırıp genç evliliklere, genç sevgililere getiriyor. Gençliğe duyduğu merakı anlıyor, çoğu zaman tebessüm ederek geçiştiriyoruz. Dedik ya davul bile dengi dengine çalmak ister, öyle yakışır diye. Öyleyse bu felsefemizi biraz daha açalım ve örneklerle destekleyelim.
Bir dahi olan Arthur Schopenhaur da genç kadınlara merak sarmış, böyle genç bir sevgiliyle Venedik kanallarında gondolla gezerken, sevgilisine yanlarındaki meyve sepetinden bir salkım üzüm vermiş. Genç kadın üzümü almış fakat yememiş. Gizlice suya bırakmış. Bunu gören Schopenhaur genç kadının yaşlı ellerinde tiksindiğini düşünmesine neden olmuş. Acaba bu tür başarısız ilişkiler sonucu mu kadınları hor görmeye, onları küçümsemeye başladı? Düşünmeden edemiyorum.
Bu dahi filozofu başka nedenlerden terk eden annesi yazar Johanna da oğlunu terk etmiş, terk ederken tarihsel seslenişini yapmıştır:
“Çekilmez ve kasvetli bir insansın.
Kendini beğenmişliğin bütün iyi niteliklerini gölgeliyor. Başka insanlarda
kusur bulma eğilimini önleyememe de bu nitelikleri işi yaramaz hale getiriyor.”
Ne kadar çok hünerleriniz, zenginliğiniz, rütbeleriniz, ün ve şanınız olursa olsun, kültürel, sosyal, vicdani, tarihsel dengeleri önemsemeyen bir yapımız varsa, tıpkı filozofun insanlığa seslenişinde, belki de kendi kusurlarını, yaşam deneyimini de eleyerek ortaya çıkarttığı felsefesinde gizlidir:
—İnsan, istemenin kuyusuna düşer.
Ve o kuyu her zaman acıları da beraberinde getirir.
Schopenhaur insanın acılarından, dertlerinden, sıkıntılarından kurtulmak için tek çözüm olarak ; “İstemeyi susturmak! Yani istenci bastırmak” felsefesini öne sürer.
Yelken Kulüp içerisinde suya yakın masanın akşam serinliğinde istemesini susturmamış gruba Çorlu’dan katılan tanıdıkların tek derdi; “Genç bir sevgili, ilişki” olurken, filozofun ellerinden iğrenip de verdiği üzümü bile yemeyen genç kadını anlatmayı çok isterdim. Ama anlatamam…
Belli yaşa gelmiş ve yetmiş yıllık zamanın oluşturduğu karakteri üzerine sımsıkı örtmüş bir insana kimse yardım edemez; kendinden başka…
Her şey bir yana, arkadaşlarımızla, dostlarımızla yeni şeyler, yapaylıktan, ezberden uzak konulardan konuşamıyorsak; sadece, vay canına: Sıkıntılı hallerimize, demeyi borç biliyorum…
Güven SERİN
2 yorum:
Great blog
Thank you Rajani
Yorum Gönder