24 Nisan 2024 Çarşamba

ANZAKLAR KAÇARKEN BİLE DESTAN YAZMIŞ!

 

İNTERNET


                                 ANZAKLAR KAÇARKEN DESTAN YAZMIŞ!

  Ne Garip kahramanlıklar, ne garip destanlar yaratıyor:- İngilizlerin emriyle Gelibolu’na gelen Anzak-Avustralya, Yeni Zelanda insanları…

  Anzakların, yani; Avustralyalıların, Yeni Zelandalıların, İngilizlerin, Fransızların Gelibolu’nu işgali istedikleri gibi sonlanmadığı gibi, on binlerce insanın canına kıymalarına neden oldu. Boşu boşuna “Kanlısırt” diye isimler takılmadı, henüz bıyığı bile terlememiş askerlerin kanlarıyla sulanan tepelere…

   Gelibolu da başaramadıklarını birkaç yıl sonra İstanbul’u, Anadolu’yu işgal edip kendi haritaları üzerinde çoktan paylaşmaya başlamışlardı bile. O deha çıkmasaydı gün yüzüne, durmasaydı Conkbayırı, Anafartalar tepelerine; bambaşka bir işgal, saldırı, eziyetle karşı karşıya kalmamız kaçınılmazdı…

    25 Nisan 1915 şafak vakti işgal ettikleri Gelibolu Sulva Koyu askerleri, subayları; ölümleriyle ayrı, cinayetleriyle apayrı destansı dokunuşları kaleme aldılar.

   Avustralyalı General Bradenell White, kahramanlık destanı yazdıkları sanan askerlerin başında bulunuyordu. Gelibolu, Anafartalar, Conkbayırı ele geçirilemediği için, kış gelip çattığında geri çekilmeyi doğru buldular. Anzakların geri çekilişini yöneten General White için şu sözcükler yazıldı;

  “ White ve ekibi 80 bin askerin her birini sadece güvenli şekilde kurtarmakla kalmayıp, geride bir kişi bile bırakmadı…”

  General Whit’e duyulan, gösterilen övgüleri görüyor musunuz? Ya şu soruyu sorsak onlara:

 -        Burada, Türk topraklarında işiniz neydi? Kaçışı, onlara göre başarılı tahliyeyi yaptınız yapmaya da, bıraktığınız binlerce genç Anzak-Avustralyalı, Yeni Zelandalı askere ne diyeceğiz. Hepsi, ölümü zamansız ve işgal ettikleri topraklarda ölümlerin en kara, en feci şekilleriyle karşılaşmaları da bu destanın bir parçası mı?

   Kendilerince İngilizler tarafından kandırılmış Avustralyalılar, Yeni Zelandalı asker ve subayların stratejisi, Türklerin olduğu tepeleri ele geçirip boğaza ulaşmak. Ne kadar Türk öldürürlerse o kadar çok nişan, ödül aldılar…

   Ölümün kokusu kim bilir kaç km öteden bile duyuluyordu. Haftalarca alınamayan, gömülemeyen askerlerin bedenleri tanınamayacak bir halde; şişmiş, kararmış, kokmuş, insanı insanlığından çok başka âlemlere taşıyacak hallere ulaşmıştı. Buna rağmen askerler durmadan savaşıyordu. Türk askerleri vatanını savunmak, ellerinde kalan yurtlarını korumak için savaşırken, Anzak olarak bilinen ve diğer taraflardaki İngiliz, Fransız askerleri de sömürge dünyalarına bu kadim toprakları da eklemek amacıyla, yepyeni silahları, çok bol mermileri deniyorlardı. Düşleri, kahramanlıkları, alacakları nişanlar ve sıkça verilen ödülleri için savaşıyorlardı…

   21 Nisan 1915 şafağında yüzlerce küçük tekne Suvla-Anzak Koyu içerisine doluşmuştu. Binlerce Anzak askeri öldürme düşleri içinde, yepyeni postalları, silahları ve gencecik bedenleriyle sağa sola kaçışıyordu.17 Aralık 1915 gecesi de kendilerince muhteşem bir TAHLİYE, GERİ ÇEKİLME dedikleri kaçışları da, yüzlerce tekneye binmiş, yaralı, bitkin ve bazıları için Truva Destanı kadar önemli bir destan içerisinden,gecenin karınlığı gibi ayrılıyorlardı… Gelibolu Destanı içinden başka destanlar yazmaya gidiyorlardı…

  11 Kasım Perşembe günü, henüz savaş bitmemiş ve Türklerin bayram kutlamaları için büyük sessizlik devam ediyordu. Türklerin bulunduğu mevzilerden Anzak askerlerine sigara ve üzerinde mesajlar yazan kâğıtlar da fırlatılıyordu. Bu kâğıtların birisinde şu sözcükler yazılıydı;

“ Sadakayla yaşayan adam domuzdur. Karnımız tok, yiyeceğimiz bol. Bedenimizde ellerimiz, ellerimizde süngülerimiz var. İngiliz’in bol silah ve cephanesi olabilir ama bizim süngümüz ve aklımız var.” Sigara paketleri üzerine ise başka mesaj vardı;

   “ Alın, afiyet içinde için mutlu düşmanlarımız.”

   Türk askerlerinin, bizlerin atalarının Gelibolu Destanı yazılırken, savaşa ara verdikleri zamanlarda düşmanları için düşüncelerini anlatan bazı notlar; Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinin evlerine gönderdikleri notlardan alınarak kitaplaştırılmış, belki de insanlık tarihine çok değerli savaş vahşeti ve sosyolojisi nedir ve ne değildir, anlatma becerisidir; kim bilir…

Güven SERİN

 




Hiç yorum yok: