16 Şubat 2024 Cuma

BİZ GÖÇEBELER

 

İnternet


                                             BİZ GÖÇEBELER

             ( Bir Millet Büyükse, Kendini Tanımakla Daha Büyük Olur)

   Biz göçebeler neden kendi ülkemizi zenginleştirmek için değil de, büyük gayretlerle zengin olmuş memleketlere sığınma, kaçma rüyaları peşinde koşarız? Kendi özümüze yabancı düştüğümüz gibi, bin yıldır yaşadığımız Anadolu uygarlıklarına da yabancıyız; yüz yıllardan bu yana…

   Bir bakıyorsunuz filanca uygarlığın antik şehirlerini İngiliz, Alman Arkeologlar kazıyor. Ve bu arkeolojik eserlerin en güzellerini ülkelerine taşımışlar-çalmışlar. İşin bir başka garibi, sürekli bağırıp çağırdığımız, kötü bellediğimiz ülkelere evlatlarımızı yollayıp; “ Kendini kurtar” diyerek, bir başka göçebe kahramanlığı yapmayı doğru buluyoruz!

   Bulunduğumuz memlekete, yaşadığımız bu kadim topraklara göçebe bakışları yüzünden, en önemli antik zenginliklerimiz gelişmiş ülkelerin müzelerinde sergilenip, milyonlarca insanı kendisine çekiyor.

   Vasili Yan’ın Çifte Boynuzu İskender tarihsel romanında geçen bir söz hayli ilgimi çekti. Göçebeler üzerine bir görüşü, yüzlerce, binlerce yıl öteden bugüne; düşündürerek aktarıyordu;

 “ Göçebe hiçbir şeyi hemen söylemez. Onun sözü, stepteki patika gibi kıvrımlıdır ve yolda gördüğü her şeyi anlatmak için onun uzaklardan başlaması gerekir.”

   Tam da burada tarih bilimi, edebiyat, arkeoloji bilimini hatırlatmak istiyorum. Güya, göçebelikten yıllar önce vazgeçmiş, Kurtuluş Savaşı ile birlikte “Gidecek başka hiçbir yerimiz yok! Burası bizim öz vatanımızdır!” haykırışını; kanla, canla, fikir ve dehayla vermişiz! Öyleyse; niçin öncü ülkeler arasında değiliz? Neden bu topraklarda yüzyıllarca yaşamış, büyük uygarlıklar kurmuş değerlerin en hakiki anlatıcısı, aktarıcısı, savunucusu bizler olmayalım?

   Örneğin vatan dediğimiz bu toprakların üzerinde bizlerden çok önce yaşamış onlarca büyük uygarlıktan en önemlilerinden birisi de Likya Uygarlığıdır. Büyük Kadeş Savaşı yapılırken, Likyalılar Hititlerin yanında yer almışlar. Aynı Likyalılar bir başka büyük savaş; Truva Savaşı sırasında ise Truvalıların yanında yer almışlardır. Belki de Anadolu’yu savunma, sahiplenme aşkı böyle bir şey; tıpkı Çanakkale’yi, Büyük Meydan Savaşımız gibi zamanları göğsümüz kabararak yaşıyoruz.

   Bütün bu gerçekler, tarihin bütün sayfalarına yazılmış, insanlığın zihinlerine girmişse, biz bu değerli vatanın içinde en iyi mimariyi, en iyi mühendisliği, en iyi edebi eserleri, filmleri, tiyatroları niçin ilk önce kendi insanımız ve sonra insanlık için gün yüzüne çıkarmak için büyük devrimleri yapmıyor; yapamıyoruz?

   Ruhumuza işlemiş göçebelik, izin mi vermiyor? Hep bir yerlere göçme, hep bir şeylerden korkma içgüdüsü mü engel oluyor?

   Yapacağımız en görkemli şey; Orta Asya kültürünü ve yerli Anadolu kültürlerini kucaklamak. Onları anlamak. Mustafa Kemal Atatürk; “ Bir millet büyükse, kendini tanımakla daha büyük olur” sözünü, Anadolu’da gelmiş geçmiş bütün uygarlıklara sımsıkı, öz anamıza sarıldığımız gibi sarılıp, onları tüm kalbimizle; bilimin, sanatın, edebiyatın yardımlarıyla insanlığa göstermek ne yüce bir buluş olurdu…

   Sanıyoruz ki sürekli gelişmiş bir ülkeye gidip kendimizi kurtaracağız! Orada da hep göçebe, mülteci olarak görüleceğiz; istediğimiz kadar onlara benzediğimizi, onları taklit ettiğimizi düşünelim. Biz bu kadim toprakları boşalttıkça, gittiğimiz ülkelerin bilim insanları gelip onlar buraları keşfedip sahiplenecektir…

  Merakımız, kendi zengin kültürlerimiz ve yaşadığımız yerlerin önemini kavrama becerisi, değerli halkımız tarafından gönülden sahiplenirse, belki kayıp Orta Asya Kentleri ve onların içinde yüzyıllar önce kurulmuş kütüphaneleri, Anadolu’da yüzyıllar önce 23 Likya kentinin bir araya gelerek Demokratik Likya Birliği kurmuş olduğunu daha iyi anlar, kadınların da bu demokrasi şöleninde yerleri olduğunu anlar, kafamızdaki bir sürü paslı düşünce, dipdiri hale gelir…

   Biz Anadolu:- Biz Orta Asya demenin erdemi, sadece ve sadece tarih bilimiyle değil, felsefesiyle, edebiyatıyla, bildik bütün folklorik değerlerini de anlama becerisiyle ciddi, saygın ve onurlu bir değer kazanıp, belki de göçebeliğimize muazzam bir yerleşik düşünce şenliği de getireceğiz; kim bilir…

Güven SERİN  



Hiç yorum yok: