31 Ağustos 2023 Perşembe

ADA DA SABAH YÜRÜYÜŞÜ

 

Kamera; Güven Marmara Adası
Kamera; Güven Marmara Adası

Kamera; Güven Marmara Adası
Çınarlı Diyarı

                    ADA DA SABAH YÜRÜYÜŞÜ ve DÜŞÜNCE SÖRFÜ

    40.51 enlem,27.72 boylam üzerinde bulunan ada üzerinde gün ağarmıştı fakat güne ışık taşıyan güneş, tepelerden henüz yürüdüğüm yere inmemişti. Çok az çaba ve hızlı adımlarla adanın insandan arınmış, daha fazla kuşların, tepelerin, kır kokularının daha çok olduğu yere geldim. Parlak gri kayalıklarda oynaşan, kırlangıç dilinde şarkılar söyleyen, belki de şölen yapan kırlangıçları görmeliydiniz…

   Gece avlanamamış cüce baykuş son bir hamle daha yaparak küçük çalılıklar arasına süzülse de avı ondan çok daha önce kaçtığı için, uçtuğu kayaya geri döndü. Av kaybolup gitmiş olsa bile, ne avcı vazgeçerdi bu uğraştan, ne de av, kaçabilirdi avlanma kaderinden…

   Salvador Dali’nin Eriyen Saatler eserlerindeki gibi zaman henüz eriyip ayağımın altından kaymadan önce adanın güneybatı tepelere doğru yarı taş, yarı tozlu yolu izleyerek tırmanışa devam ettim. Yukarılara çıktıkça geldiğim yerin manzarası günün en taze ışıklarıyla renkten renge, desenden desene geçiyor, güneşli sabahlarda bolca yapılan dansları tekrarlıyordu.

  Küçük çalılıklar, makilikler, adanın öz evlatları gibi hüküm süren katırtırnakları, böğürtlenler, yaban gülleri yeşilin er tonunu izleyicisinin önüne sermeyi neredeyse borç biliyorlardı.

  Yukarılara tırmandıkça zeytinliklere ulaştım. Zeytin bahçeleri arasına, kıyı boyunca uzanmış kendilerince “Sığınma yeri” haline gelmiş yazlıklar, yalılar, köşkler sıralanmışlardı. İnsan denen canlının harcadığı tonlarca emeğin yanında, adanın eşsiz dokusuna; doğa ve hayvan çeşitliliğine verilen zararların derecesini doğa bilimcileri inceleye durup, okunmayan, uygulanmayan notları düşe dursunlar…

   Çocuk yaşlarda, henüz farklı mekânların, yerlerin sentezini yapacak anılarımın olmadığı zamanlarda doğduğum ve yaşadığım yerin eşsiz, benzersiz olduğuna inanmakla birlikte mucizevî bir şans görürdüm; Meriç Nehri ve Ege Denizi yakınlarına kadar uzanan ovanın her türlü renkli ve her tarlada bulunan ahlât ağaçlı hallerini.

   Zannederdim ki buralardan hariç başka hiçbir yerden büyük tatlar almaz, hazlar duyamaz, böyle güzel çocukluk anılarını oluşturamam…

   En az çocukluğumun geçtiği yerler kadar seveceğim onlarca yer oldu. Şehirler, kasabalar, köyler, vadiler, tepeler ve dağlar… Bunu bilerek veya isteyerek mi başardım, yoksa edebi dünyanın amatör sancıları içinde gezme merakı içinde yüzmeye bilmeden yüzme isteğime mi borçluyum; bilemiyorum!

  Bildiğim bir şey varsa, gittiğim yerlerdeki mekânlara hapsedilmedim… Müzelerini, sergi salonlarını, tiyatro ve opera binalarını merak etmemle aynı zamana denk gelen meraklarım arasında, her yerin kendine özgü tabiat zenginlikleri, tarih, yüzey şekilleri, bitki ve ağaç çeşitliliği var. Oralara dokundukça, oralara yaklaştıkça; Bergama’ya, Selçuk’a, Çeşme’ye, İzmir’e, Demre’ye, Antalya’ya, Eskişehir’e, Kayseri’ye, Ürgüp’e, Kars’a, Erzurum’a, Tekirdağ’a, Enez’e, Çanakkale’ye ve daha bir süre yere doğduğum yere baktığım gibi; çocukça, yarı düşlerin, yarı gerçeklik içinden bakakaldım…

  Adalar ile kurmuş olduğum bağ da böyle oldu. Önce Marmara Adası, derken Gökçeada, Bozcaada, Büyükada, Burgazada, Kınalı, Heybeli hepsi birbirini takip etti.

   Geldiğim noktada; sevmek önce yürümek ve sonra taşına, toprağına, tozuna, dumanına, çiçeğine, ağacına ve o yörenin tarihine, öykülerine dokunmakla ayrı ve ayrıcalıklı bir zenginlik yaratıyor.

  Kısacası dostlarım, gün ağarırken çıkmış olduğum ada yürüyüşünde bunları düşündüm. Sadece doğduğum yere, çocukluk anılarıma hapsolmaktan çoktan kurtulup her yere aitlik, aynı zamanda hiçbir yere ait olmayan yabanıl bir hissiyattır benimki…

 Güven SERİN 

 

 

  







2 yorum:

Makbule Abalı dedi ki...

Güzel bir yazıydı. Yazıların son cümleleri özellikle dikkatimi çeker. "Her yere aitlik, aynı zamanda hiçbir yere ait olmayan yabani bir hissiyat" Biraz zor değil mi bunu sağlamak?
Belki de "Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine" olmak gibi.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Makbule Öğretmenim; her zamanki duyarlılığınız ve katkılarınız adına teşekkürler ediyorum..