12 Nisan 2023 Çarşamba

GENÇLER: BİRAZ ÜZGÜN,BİRAZ SEVİNÇLİYİM

 

İnternet
Onlar sadece genç,deneyimsiz gözüyle bakılacak
canlılar değil.Her birinin bir karakteri,düşünce
biçimi ve yaşamdan beklentisi var.


İnternet

                   GENÇLER: BİRAZ ÜZGÜN, BİRAZ SEVİNÇLİYİM

   Nasıl yani? İnsan hem üzgün ve aynı zamanda sevinçli nasıl olur? Anlatayım, pekâlâ olacağını göreceksiniz…

   Yaptığım iş, yani yazı sanatı, Tekirdağ Habertrak gazetesi köşe yazarlığı, yirmi yıla doğru ilerliyor. Kurulduğundan bu yana, binlerce köşe yazısını yoğurmuş, kimine heyecan, bazılarına hüzün mayaları çalmış, bugüne ulaşmış durumdayım. Atölyemde birçok insan ağırladım. Bu işten ne kazandığımı gençlerden çok onların babaları, anneleri, dedeleri sordu ve merak etti.

   İnsan denen canlının merak etme huyu tamamıyla genetik yapısından, milyonlarca yıl öteye giden canlı olma becerisinden kaynaklanıyor olabilir. Fakat soru soranların merakı olan yaptığım işten “Ne kazanıyorum?” sorusuna ; “ Çok fazla veya iyi kazanıyorum” cevabı verememiş olmanın hüznünü, özrünü soran kişilerden değil de gençlerden diliyorum.

  Yaşamak için iyi kazanmak gerekir! Burada hemfikiriz. Öyle böyle, azla yetinme desem, herkesin neşesi kaçacak. O yüzden demeyeceğim. Merak edenlere iyi kazandım ve kazanıyorum demem neyi değiştirirdi? Yazarlığın bir meslek olacağını, çocuk ve torunlarına bol bol kitap okumalarını, düşünmelerini, yazmalarını tavsiye edeceklerini biliyorum. İyi kazanılmayan, hatta gönüllü yapılan işi kim tavsiye eder ki?

  İşte bu yüzden üzgünüm, sizlere doya doya özür borçluyum gençler… Şunu da söylemek isterim. Yazarlık “iyi para kazanma aşkı” için yapılması mümkün değil… Birçok etken var yazı yazmak için… Elbette çok okumak, çok gezmek, çok yoğurmak… Bir de gizemli bir sesin “Hadi “ demesi…

   Yazı yazmanın ve okumanın, öğrenmenin, gezmenin erdemini anlatmayacağım. Gençlere,21.yüzyılın öz evlatlarına çok iyi örnek olamadığımız fikrini, düşüncelerini değerlendireceğim.

  En fazla kazanan iş yerine, en mutlu, en faydalı, en üretken insan nasıl olurlar? Bunları onlara sunamadığımız, veremediğimiz için üzgün olduğumu da vurgulamak isterim.

  İki genç insan… Üniversitelerini bitirmişler. Farklı sosyal alanlarda çalışmışlar. Sadece geçinecek ağırlıklı ve gönüllü işlerde yaşamı tecrübe etmişler. Yaşları en fazla 32–35.Evlenmişler ve edindikleri tecrübeleri küçük birikimleri de yanlarına alarak Ege’de küçük bir köyün dışındaki yere yerleşmişler. Bir kulübe, beş-on tavuk edinmişler. Bir de küçük bahçeleri var, kendilerine yetecek kadar.

  Yüzleri, ruhları gibi gülümsüyor. Oraya niçin yerleştiklerini, orasını niçin seçtiklerini hiç gocunmadan, abartmadan ve kimselerden beğeni, takdir beklemeden anlatıyorlar.

  Şehir yaşamının sıradanlığından, gürültüsü, patırtısı, dengesiz beslenme ve asosyalliğinde bıkıp buraya sığınmışlar. Üretmenin, kendi kendine yetmenin ve doğanın içindeki patikalarda bisikletle gezmenin zenginliğini hissederek anlattıkları gibi sahiplenmişler.

  Ninelerimiz, dedelerimiz gibi üretiyorlar. Fakat gençlerin bir farkı var o güzel insanlardan. Nine ve dedelerimiz zorunluluktan çiftçi, köylü ve üretici olmuşlardı. Yükleri ağırdı. Terleri ve çocukları, sorumlulukları çok boldu.

  Ya köy yaşamını kendilerine seçen iki genç; genç kadın ve erkek için nasıl? Onlar gönüllü ve bilinçli tercihleriyle doğanın, üretmenin, tarımın içindeler.

 Yaşam böyle böyle evirilecek… Önce zorunluluk, önce çok ama çok zenginlik istenecek. Ya sonra? En samimi, en sevdalı ve en uyum sağlayan insanların nesilleri 22.yüzyıla bile ulaşacaklar.

  İşte bu yüzden, bu gençleri görünce, onların gönüllü oluşlarını kendi gönüllü yaşamımla karşılaştırdım. Bir taraftan çok kazanıp meraklı insancıklara iyi örnek olamamanın hüznü, gençlerin seçimlerini, başarılarını görünce yaşadığım yüce sevinci anlatmak ve paylaşmak istedim…

 Güven SERİN 

 


Hiç yorum yok: