30 Ağustos 2022 Salı

İLERİ KARDEŞLER VATAN İÇİN İLERİ

 

İNTERNET

                                   İLERİ KARDEŞLER VATAN İÇİN İLERİ

               ( Yaşasın Millet! Yaşasın Hürriyet! Yaşasın Vatan! )

 

  1840 yılında Tekirdağ’da ahşap ve bahçeli, Ortacami Mahallesi’nde bir evde doğan Namık Kemal, Tekirdağlı olmaktan çok öte bütün vatana ait bir aydın, aydınlanma düşünceleri içinde Türk tarihine; coşkun bir ırmağın bereketi olan sözcükleri, felsefeyi; vatan, hürriyet ve istiklal bilincini armağan etti;

“ VATAN… MİLLET… HÜRRİYET… İSTİKLAL…”

 Sözcükler, insanın ruh zenginliği ve imbiğinden süzülmüş, insanlığa bırakılan en hakiki gerçeğin ölümsüz efendileridir. Sözcükler, ancak kendilerini var eden milletin en son ferdinin ölümüyle birlikte kendiliğinden çekilirler dünya sahnesinden. Antik dünyanın, uçsuz bucaksız mezarlık sessizliğine kavuşurlar; çam, rüzgâr, yasemin, ıhlamur, adaçayı, kekik kokan antik dünyaların öz çocukları gibi sırlarıyla birlikte birbirine sokulup, büzüşürler…

  Bir düşünün; vatan olmadan millet olmanın çaresizliğini? Hürriyet, istiklal olmadan milletin halini? Ve hazır düşünme zarafeti içine girmişken Kurtuluş Savaşı’nı düşünelim; yokların, yok oluşların, başka milletlerin bayrakları, cümbüşleri ve eziyetleri altında İstanbul, İzmir, Tekirdağ’ın ve diğer şehirlerimizin halini…

  Osmanlı İmparatorluğuna “Hasta Adam” dedikleri vakitler Genç-Yeni Osmanlılar içinde vücut buldular.

  İnsanın ruhu gelişmeye, dönüşüme yazgılıdır. Bedeniyle birlikte “ değişmeyen tek şey değişimin kendisi” felsefesi kadar gerçektir. Zamanın ağır çarkı dönerken, değişmeyen, direnen her şeyi un ufak eder.

  Aydınlanma, kişinin özgün ve özgür iradesiyle başlar. Namık Kemal içinde böyle irade, değişimin, dönüşümün şartları hem yaşadığı çevrede, hem de kendi karakterinde gizliydi.

  Okuyan, öğrenen, deneyim sahibi olan her fert, kaçınılmaz şekilde üretmeye yazgılıdır. Şiir, hikâye, roman, tiyatro, söylev, resim, heykel daha bir sürü şey…

  Namık Kemal’in en önemli üretimlerinden-eserlerinden birisidir Vatan yahut Silistre tiyatro oyunu.1Nisan 1873 yılında Gedikpaşa tiyatrosunda sahnelenir. Seyirci coşar; her izleyişte hep aynı sesler duyulur tiyatro salonlarından sokaklara, caddelere taşan insan sellerinden;

  “ YAŞASIN VATAN! KEMAL BEY ÇOK YAŞA” 

  Coşku büyüktü, halk bu sözcükleri ve tiyatro oyununu sevmesine sevmişti ama Namık Kemal ve arkadaşlarının tutuklanmasına da giden sürecin başlangıcıydı; arkadaşlarıyla birlikte tutuklandılar.

    Sultanahamet hapishanesinden ayaklarında zincirleriyle çıkartılmışlar, sürgüne gönderilmek amacıyla Sirkeci’ye doğru yürümeye başlamışlardı. Halk onları ibretle seyrediyordu. Daha bir hafta önce alkışlanan; “ Yaşa, çok yaşa Kemal Bey” denen insan sürgüne yollanıyordu. Namık kemal’in tek umudu halktı. Arkadaşlarına sıklıkla; “ Eninde sonunda bizi halk kurtaracak. Bir şekilde sürgüne gitmemizi engelleyecek.” Diyerek, fazlasıyla inanmış olduğu İstanbul halkına güveniyordu.

   Yaşasın Vatan! Yaşasın İstiklal! Yaşasın Hürriyet! Demenin suçu ne olabilirdi? Neyle suçlandıklarını bilmiyorlardı.9 Nisan 1873 günü sisler içinde İstanbul Sirkeci limanından bir gemi ayrılıyordu. Geminin içinde olan aydınlardan birisi de 33 yaşındaki Namık Kemal’dir. Daha bir hafta önce Vatan yahut Silistre piyesine seyreden, çok beğenen, alkışlayan, bilinçlenen halkın kendilerini bir şekilde kurtaracağına inanıyordu.

  Vapur içindeki yazarlar, şairler, aydınlarla sürgün yolculuğuna başladıktan sonra dahi Namık Kemal; “ Halk gelip bizi bu zalimlerin ellerinden kurtaracak” sözcüklerini hiç bıkmadan tekrarladı.

  Vapur Sarayburnu’nu geçip Marmara’ya açıldıktan sonra umudu azalan Namık Kemal Fransızların Milli Marşı olan Marseyyez’i Çanakkale’ye kadar okumaya başlar;

“İleri kardeşler vatan için ileri!

Şan şeref günü geldi çattı işte!

Karşımıza geçmiş kanlı sancağını

Tiranlık bir kez daha çekiyor göndere”

  Marşın içindeki devrimci sözcükler Namık Kemal için sığınma, dik durma, ruh ve beden bütünlüğüne dönüşmüştü. Çanakkale’de onları bekleyen Kandiye vapuruna bindiklerinde nereye gideceklerini o vakit öğrendiler. Namık Kemal Kıbrıs Magusa’ya kale hapsine, Ahmet Mithat Efendi ise Rodos’a sürgüne götürülüyordu.

  Altı gün süren fırtınalı Ege ve Akdeniz yolculuğundan sonra sürgün günleri başlamıştı. Namık Kemal’in ruhundan süzülen sözcükler beyaz kâğıda dem salıyordu;

“ Pencereden bakıp da sahralar dolu harabelerini, dağlar parçalanmışçasına taş yığınlarını gördükçe, sur-i İsrafil çalınmış fakat ben işitmemişim zannediyorum.”

“ Yaşasın Vatan! Yaşasın Hürriyet! Yaşasın Millet! Yaşasın İstiklal! Kemal Bey çok yaşa!”

  Bir başka Kemal’i; Mustafa Kemal Atatürk’ü boşu boşuna etkilememişti Tekirdağlı şair Namık Kemal: Vatan, Millet, Hürriyet, İstiklal bilinci ve inancı Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bağımsızlık benim karakterimdir” dedirten şanlı öykü böyle bir şeydi…

  30 Ağustos Zafer Bayramımız KUTLU olsun…

 Güven SERİN 



Hiç yorum yok: