16 Haziran 2022 Perşembe

GÖÇEBE HAYATLAR

 

İNTERNET

                                                       GÖÇEBE KENTLER

                                

              ( Kendi Hayatından Gizlenen Hayatlardık)

  Yazın hayatımın başlangıcından bugüne sürekli üzerimde durduğum konulardan birisidir: Yaşadığımız şehri-Tekirdağ’ı hotel, motel, pansiyon olarak görmeyelim… Göçebeliği saygıyla, nezaketle selamlarken, yaşadığımız yerlere sımsıkı sarılıp, gözlerinden, yanaklarından; orman, dağ, nehirlerinden öpme fikrini sahiplenenlerdenim…

  Gerçekte öyle mi oluyor? Sadece en büyük nehrimiz Ergene’nin bataklık, zehir kokan simsiyah haline bakarak öyle olmadığını, sarılamadığımızı, kucaklayamadığımızı anlayabiliriz…

  Yanılmıyorsam Erdal Alova’nın şiirinde anlatıyor Göçebe Kentleri ve bu kentlerin insanlarının yaşadıkları öyküleri; korkuları, coşkuları, sevinçleri, kayıp ve kazançlarıyla birlikte;

“Göçebe Kentler

  Kovgun kentlerdik kendimizden

  Bir dalgayla, bir buyrukla…

  Kireçsiz, harçsız, taş taş üstüne

  Bir gecede kurduk kendimizi.

  Taşlardık, yalnız taşlar

  Yabancıya, gelip geçen yolcuya…

  Birlikte uyuduk

  Ölülerimizin külleri, hayvanlarımızla,

  Bir bayrak gibi çekip korkuyu

  Gönderine gecenin…”

  Bugünün dünyasında yaşadığımız kenti düşünecek olarsak; sürekli göç aldığını, kentlerden, kasabalardan, köylerden gelen insanların bir pota, bir şehir içinde dönüştüğüne tanıklık ediyoruz.

  Görünen o ki; insan merkezli yatırımlar, düşünceler, planlar yok. Siyasi düşüncelerin, ticari kaygıların dışında insanın sosyal, kültürel bir canlı, öteden beri karakterinde, genlerinde, alışkanlıklarında bir sürü kültürü; acıyı, sızıyı, coşkuyu barındırdığını önemsemiyoruz…

  Şehrimizin gerçeğine baktığımızda, kentimizi kent olarak kullanamayanların çoğunlukta olduğunu elem içerisinde anlatmak isterim. Onlar, hem varlar, hem de yoklar…

   Ne yapılan parklardan, caddelerden, park ve bahçelerden haberdarlar, ne da içlerindeki suskun türküleri haykırabiliyorlar…

  Ne olacak peki? Caddelerimiz, mahallelerimiz, göç eden insanlarımız sadece SEÇİM-SEÇİLME zamanı mı hatırlanacak? Onların öykülerini hangi tiyatro, opera, yazar anlatacak? Söyleyemedikleri, haykıramadıkları, hatta KENT bilinci nedir; ne değildir düşünceleri bile analiz edilmeden, kendi kovuklarına çekilmiş yabanıl canlılar gibi evlerinde öyküsüz, etkisiz, kimsesiz ve çaresiz bir şekilde KENTLİ nüfusuna dâhil ediliyorlar…

 Şairler bu yüzden yüreklerinden seslenirler. Gerçek şairler, evrenin derinlerinden beslenenler bu yüzden acı çekerler ve hissederler, her mısra düşerken ruhlarının imbiğinden;

“ Ortak bahçelerde uyuduk

  Ortak bir uykuyu

  Geçici yurdumuzda

  Üç günde bir

  Yeni adlar bulup büyüyen Aya,

  Kalsın diye

  Kendi hayatından gizlenen hayatlardık”

                                                    Güven SERİN 

2 yorum:

Sezgin RODOPLU dedi ki...

Harika bir yazı olmuş. Özellikle şiire bayıldım.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Teşekkürler Sezgin Bey...