8 Haziran 2022 Çarşamba

AYŞE

 


İNTERNET

                                                         AYŞE

 

   Sanırım 1980’li yılların birinci yarısıydı. Babamın Selimiye Kışlası eziyeti son bulmuş, kısacak saçları, daha olgunlaşan yüzü, delikanlı tebessümüyle Tekirdağ’a gelip, sonbahar sürpriziyle çıktı karşıma…

   Tekirdağ’da sandallar modaydı o zamanlar. İki arkadaş bir araya gelip, bir sandal kiralamak, eski limanın altından geçerek ilerlemek Erol’un Çay Bahçesi istikametine, orada oturan genç kızlara, bir yerde çalım satmak… Pamenko parfümü ise sabun ve kır kokuları taşırdı öğrenci yurt binasının tozlu, kirli, paslı dünyasına. Bir de bir genç sanatçı-ses haykırıyordu üçüncü albümünde; bir başka genç kızın, Ayşe’nin öyküsünü anlatıyordu.

“Ona sordular nedendir diye? Neden kaçtın evden Ayşe? Anlatamadı… Seviyordu, anlatamadı… Verdiler onu zengin birine. Olmaz dedi, dinletemedi… Ergün dayak, her gün çile; çocuk kalbini susturamadı… Bir akşamüstü kaçtı evden…”

  Müzik sevgimin tahtına bir sürü sanatçı oturmuştu. Barış Manço, Erkin Koray, Cem Karaca, Ahmet Kaya, Ümit Besen, Edip Akbayram, Sezen Aksu, Ajda Pekkan… Ama o ses; Rüya Çağla’nın sesi; ağır ağabey, ağır abla gibi dinlediğimiz sanatçıların çok ötesindeydi. Savuruyordu kendi harmanını, döküyordu geriye kalan tanelerini değirmenine ve Ahmet Kaya, Cem Karaca, Barış Manço ile demlenen küçük dünyamıza; “ Hadi biraz eğlen biraz” diyordu kendi genç nefesiyle, gençliğin sarhoşluğuna; şartsız-şurtsuz davet ediyordu bizleri…

  Kabul ettik davetini. Bildik şarkıların onun tarzı, onun sesiyle dinlenmesi, genç zihinlerimize, başka taze ritimleri katmış, müzik dünyasının, sanat deryasının sınırlarını zorlamıştık…

  O gün bugün, neredeyse 40 yıldır sevdiğim sanatçılar başköşede. Vazgeçemiyor insan, tutun-duysa ruhun sesine, yorumun demine, sözcüklerin zamanlar adası dolaşacak olan gizemine, tutkun olmaktan; vazgeçemiyor…

  Nasıl ki Ahmet Kaya, Cem Karaca, Barış Manço, Edip Akbayram’ın öne çıkan daha çok sevdiğimiz şarkılarını daha çok kayırır, onları daha çok dinlersek, Rüya Çağla’nın da bazı şarkılarını öyle kayırırdım. Takıl Dostum, Sarhoş, Leyi Leyi Ley, Sende Sev Arkadaş gibi…

  Naciye şarkısından sonra gelen albümünde Ayşe de o günün kısa düşünceler ve düşlerin arasında kaybolup gitti. Sadece ritimsel açıdan dinlemiştik Ayşe’nin şarkısını. Onun bir öykü, insanlığa ait hiç bitmeyecek bir ders olduğunu bilemezdim…

  Neyi anlatıyordu Ayşe? Kimi temsil ediyordu Ayşe? Nasıl bir son bekliyordu onu? Küçük yaşta evliliğin çaresizliğini, çocuk olmadan kadın yapılan insanın eziyetlere tahammül edemeyip evini terk etmesini anlatıyordu. Kim bilir kaç milyon insanın yaptığı dehşetin yolculuğunu…

  Özgür iradeyle, bir başka yüce arayışlara kaçanlara sözüm yoktur. Yol yordam bilmeden, sadece son bulsun diye ona dokunan kara düşüncelerle kaplı kaba ellerin dokunuşu düşleri içerisinde bir rüya âlemine kaçan Ayşe’nin öyküsünü bu sefer tekrar tekrar dinledim.

  Rüya Çağla tam da Ayşe’nin yaşlarında olduğu zamanlar anlatıyordu Ayşe’yi. Evden kaçan Ayşe, yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştu. Bir dertten kaçmıştı oysa. Artık bin derdi vardı; düşürülmüştü kötü yollara…

  Ve bildik hikâye; “ Canıma tak etti; dayanamıyorum” sözcükleri Ayşe içinde savruldu gökyüzüne. Yaşamdan vazgeçti Ayşe…

  Artık, Ayşe’ye giden de, gelen de vuramayacaktı. O yolcu, kötü kadın seslerini de duymayacaktı Ayşe...

  Ama şimdi, Ayşe antik şehirler kadar temiz, pırıl pırıl bir ruh âlemi içinde hiçbir kötülüğün sonsuza kadar yaşamayacağının kanıtı gibi; zamanlar arası dolaşmayı, bir filozof gibi kendi öyküsünü gençliğe anlatmaya devam ediyor…

  Halil Cibran, Çocuklara Dair sözcüklerine dokunuşu, içimizdeki çocukların; Ayşelerin, Alilerin ruhlarına sağlam bir teselli, yüce bir sesleniş değil de nedir;

 “ Bebesini göğsüne bastırmış bir kadın dedi ki, bize Çocuklardan Söz Et. O da dedi ki: Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil. Onlar Hayat’ın kendine duyduğu hasretin oğulları ve kızları.

   Onların bedenlerini barındırabilir-siniz ama ruhlarını değil… Çünkü ruhları geleceğin evinde, sizin düşlerinizde bile ziyaret edemeyeceğiniz o yerde yaşar.”

 Güven SERİN 

 



Hiç yorum yok: