28 Nisan 2022 Perşembe

BAHARLAR DENGELERE MUHTAÇ

 


İnternet

                             BAHARLAR DENGELERE MUHTAÇLAR

           ( Tekirdağ’da Bahar Zamanı )

      Cahit Sıtkı Tarancı’nın bahar sevinci ilk sevgiliye duyulan özlemle başlar;

“İlk sevgilimin gülüşlerine benzer

  Bir Nisan havası değil mi esen?

  Zincirlere, kelepçelere inat,

  Kanatlarımı açmak zamanıdır;

  Allahaısmarladık kaldırımlar.”

  Ya Yahya Kemal Beyatlı’nın Erenköy’de Bahar şiiri;

“Mevsim iyi, kâinat iyiydi;

  Yıldızlar o yanda, biz bu yanda,

  Huyla gibi hoş geçen zamanda

  Sandım ki güzelliğin cihanda

  Bir saltanatın güzelliğiydi.”

  Şairleri nasılda coşturur bahar zamanı ve neşesi. Beli ki insanın beden motorlarının tam kapasiteyle çalışma zamanı, ilkbahar gelişi, yeşermesidir…

  Köy yaşamını, hayvan besiciliğini yapanlar bilir. Kara kışların yaşandığı Trakya zamanlarında, Karayel ve Poyraz’ın bolca estiği kış mevsimlerinde hayvanlar haftalarca, aylarca dışarıya çıkamaz, ahırların içlerinde yer içerlerdi. Bahar zamanı dışarıya salınırlar, uyuşukları geçsin, temiz havayı, günü, mevsimi içlerine çeksinler diye…

  Görmelisiniz dışarıya salınan, haftalar, aylarca baharın kokularını bekleyen o hayvanların yaptıkları hareketleri. Arka kısımları öne, başları arkaya dönecek şekilde havaya sıçrarlar, sevincin bin çeşidini yaparlardı o koca danalar, düveler, inekler…

  Yürüyüş yaparken çay içmek, denizi seyretmek için verdiğim arada yaşanıyordu bir başka bahar sevinci. Denize daha yakın masalarda, ikişer, üçer, dörder kişi oturmuş, bol demli sohbetli çay, kahve içiyorlardı.

  Denizin hemen dibindeki masalardan birinde bir kadın oturmaktaydı.35–40 yaşlarında. Karşısındaki sandalyede ise, süslü ve pembe giysisiyle küçük köpeği… Kadının yan masasında ise kot pantolonları, siyah montlarıyla iki erkek oturmaktaydı.

   Kadının yaşlarında ve köpeği bahane ederek sözcüklerle sokulmak istedikleri kadının sayesinde özellikle birisi, bahar coşkusu içinde, kirli sakalı, yağlı saçlarıyla, boşluğu doldurma, mevsimden mevsime geçme heyecanı içinde gülümsüyor, konuşuyor, sevincini ayağını yere vurarak, tempo tutarak gösteriyordu.

  Düşünmeden edemiyor insan. Bahar, Kış’a muhtaçsa, Yaz da İlkbahara muhtaç. Dengeler böyle kuruluyor. Olmasaydı sert kışların acıtan yanları özlenir miydi baharlar bu kadar? İnsan da insan; kadın ve erkeğin muazzam dengelerine muhtaç…

  Kadın ve köpeği ahşap masada durdukları zaman içinde yan tarata oturan masadaki iki erkekten birisi, önceliği kapmış olmanın fırsatına yürüyordu. Her hareketi, sözü, söylemi köpek üzerinden kadınaydı. Hoşluk yaşıyordu baharı duyumsayan bitkiler, çiçekler, kuşlar ve bütün hayvanlar gibi; üremenin, fark edilmenin, seçim yapıp seçilmenin hoşluğu…

  Kadının köpeği çok şık, çok da sinirliydi. Kediyi görünce o küçük hayvan neredeyse bir Aslan kesildi. Kadına ilgi duyan erkek hemen ayağa kalktı. Kediyi kovaladı yine aynı tebessüm içinde. Kadının yüzündeki öyküde ise bahar yoktu. Bir kış durgunluğu, iç içe geçmiş kuzey ormanı gibi sert ve duyguları gizleyen boş vermişlik hâkimdi…

  Kadın ve köpeği gidince olan bahar sevinci yaşayan erkeğe oldu. Karşısında duran erkek arkadaşıyla konuşmaya kaldığı yerden devam etti. Ama az önceki tebessümü yoktu. Ayağı yere vurarak tempo da tutmuyordu. Gitmişti bahar aşkı, bitmişti başlamadan gönül alışverişi…

  Biz yine de bahar şiirlerine dönelim. Baharı hisseden Ahmet Muhip Dıranas’a kulak kesilelim;

“ Meltem mi ki bu esen, renk mi ki, şarkı mı ki?

  Şu dağdan aşağı ak bir bulut salkımı ki

  İçime bir buruksu sarhoşluk akıtmada…

  Düşler mi ki şu burcu burcu kokan havada,

  Renk mi ki şu üzerimden akaduran bu nehir?

  Kork! Bahar seni al bir güle döndürebilir

  Bir daha göstermemek üzere gökyüzünü.” 

Güven SERİN 


Hiç yorum yok: