13 Aralık 2021 Pazartesi

BE HEY,KARA MAÇA BEY

 

İnternet

                                                   BEHEY KARAMAÇA BEY

 

  Yazı yaşamımın elle tutulur hali, Akçakaya kardeşlerin (Cihat ve Mithat) Habertrak gazetesini kurmalarıyla başladı. Cenap Kürümoğlu’nun satın almasından sonra ise çıraklıktan kalfalığa doğru yol aldım, alıyorum…

   Yazıyla uğraştıkça okumaya da sarıldığım bellidir. Her ikisinin ayrılmaz, ayrılamaz bütünün parçaları olduğunu da öğrendim…

   Yazı sanatıyla zengin olan yoktur. Büyük ve tutumlu yazalar ve belli yandaşlığın içinde olanlar hariç. Hatta yeterince yan gelirlerin yoksa Orhan Kemal, Orhan Veli’nin durumuna düşebilir, sıklıkla aklınıza hüzün türküleri de getirebilirsiniz. Bir yandan takdir görür, size imrenenleri, teşekkür edenleri bilir, duyarken, bir taraftan da size acıyanları, küfür edenleri duyar ve görürsünüz…

   Ne yalan söyleyeyim dostlarım; yazı sanatı dünyanın en lezzetli işlerinden birisidir; uçsuz bucaksız ormanların yeşilliklerini, bereketlerini ve evrenin görkemi içinde yol alan galaksiler gibi serüvenlerin keyfini bile sürmeniz mümkündür…

   Duyuyorum tabi; “ Aç ayı oynamaz” düşünceleri hâkimdir toplumlarda. Haksız da sayılmazsınız... Söylemeden geçemeyeceğim; dünyanın en lezzetli yemeği nedir sorusuna şu cevap verilmiş; “ Açlık”

   Açlığın sadece “ Mide” açlığı olmadığını söylemek isterim. Eğer açsanız yazının içindeki patikalardan yürümeye, oradan derin vadilere, kanyonlara uzanmaya, dağların ürpertici yükseklikleriyle rüzgârlın deli estiği tepelere çıkmaya, düşünemezsiniz diğer maddi kazançları... Hepsi uzak, çok uzak kalır sizlere…

   Sıklıkla uğradım dükkâna yine uğradım. Birkaç parça ürün aldıktan sonra ücreti ödemek için kasaya geldim. Erken saatlerde dükkânın sahibi duruyordu kasada. Devamlı ve istikrarlı her müşterisine tebessüm etmeyi seven, kızdığında veya devamlılığı olmayan müşterilere de sözünü sakınmayan dükkân sahibi, paramı öderken konuştu benimle;

 -        Demek her gün yazıyorsun?

-        Haftada altı gün

-        Neler yazıyorsun?

-        Daha fazla, sosyoloji, sanatsal ve şehrin sorunlarıyla ilgili yazılar.

    Kısa konuşmamızdaki esnafın bana bakışı her ne kadar tebessüm yüklüyse, daha önce gördüğüm nice bakış gibi; “ Küçümser” bir anlamı da saklayamıyordu. Bakışlarında sessizce şunları da söylüyordu iri yarı, kızdığında kaba-saba olan, ama alacağına ve vereceğine karşı oldukça dürüst esnaf; Yazıyorsun ama boşuna… Kaç kişi okuyor ki gazete köşesini… Üstelik yazarların birçoğunu görüyorum; meteliğe kurşun atıyorlar…”

  İri yarı esnafın bakışlarında yukarıdaki bildik anlamlar yüklüydü yüklü olmasına, benim tebessümüm, dükkânda caddeye çıkışımda ise başka ifadeler vardı; her zamankinden daha da heyecan, coşku içinde;

  “ Behey Karamaca Bey! Yazı sanatına, ömürlerin yetmeyeceği kitapları yazanlara minnettarım. Benim kavgamı, kişisellikten kurtaran, gökyüzü ile yeryüzü arasında bir damlacık ömrüme; benciliklerin, kibrin, pis gururun karşısında yüzleşmeyi her daim hatırlayıp, etrafımla değil asıl kavgamı kendimle başlamama yardımcı olan, kendime doğru yürürken, yaşadığım yerin de farkına varmanın yüceliğine teşekkür ederim…”

  Bunun gibi bir sürü içsel süzülüş içerisinde caddenin karşısına geçip, denize uzanan Eski Vali Konağı Caddesi kaldırımında yürürken, Nazım Hikmet’in bir toplantıda genç yazarları küçümseyen, daha doğrusu büyük bir gaf yapan Yakup Kadri için yazdığı şiire gülümseyerek tutundum;

“ Behey!

Kara boynuz gibi kaşlı

Mukaddes Apis başlı

                         Adam;

Behey!

Karamaça Bey!

Sen şiirin büyük sözlüğüyle konuşuyorsun

Ben asaletten anlamam

Şapka çıkarmam konuştuğun dile,

Düşmanıyım asaletin

Kelimelerde bile…

 Behey”

Karamaça Bey! “

Güven SERİN  

 



Hiç yorum yok: