26 Ekim 2021 Salı

TEMBELLİK HAKKI

 

İnternet


                                                TEMBELLİK HAKKI

 

   Tembeli kim savunur? Aylaklığa kimler övgü düzer? Edebiyatın ve felsefenin içinde kendine çok anlamlı ve değerli bir yer bulsa da tembellik; zorlanır uygar ve kapitalist dünyanın sınırları içinde. Bütün savunmaları boşa çıkar; ezilir, büzülür ve korumasız, kanatsız bırakılır…

  Daha fazla KAR üzerine kurulu, SAVAŞ ve ARABOZUCULUK tılsımlarıyla dopdolu bir dünya… Ne antik zamanlardan bir ders kalmış geriye, ne de uzay çağının başlama sirenleri çalıyorken bir dönüşüm, bir adalet arayışı var yeryüzünde…

  Zenginliğin sevildiği, yoksulluğun ve tembelliğin hor görüldüğü ve alabildiğine reklâm pastalarının büyüdüğü bu dünyada gel de erdemden, kısacık insan ömründen söz et…

  Şairlerin, yazarların felsefeleri bu yüzden özgürlük için çırpınır. Hakkı verilmeyene hakkını; söz, tiyatro, sinema, resim sanatıyla teslim etmektir bütün istedikleri. Bir de, her daim insan kalmak için, gerekirse bir fıçı içinde yaşamak isteyenleri, yalınayak, üstü başı dağınık halde Sokrates kimliğinde kalanları cesaretlendirmektir düşünceleri…

  Bertolt Brecht, bu yüzden sorgular tüm zamanları. Emeğin, üretimin, zanaatın ve sanatın içinde zorlanan, isimleri öne çıkmayan, tembellik ve aylaklık özgürlükleri ellerinden zorla alınan, Dünyanın Yedi Harikası veya harikaları olarak bilinen eserlerin üzerine düşen terlerin, gölgelerin, umutların ve iniltilerin hakkını arar şiirinde;

“ Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim?

Kitaplar yalnız kralların adını yazar.

Yoksa kayaları taşıyan krallar mı?

Birde Babil varmış boyuna yıkılan,

Kim yapmış Babil’i her seferinde?

Yapı işçileri hangi evinde oturmuşlar

Altınlar içinde yüzen Lima’nın?

Ne oldu dersin duvarcılar

Çin Seddi bitince? “

  Dikkat ederseniz, gelişen uygarlığın merkezinde TÜKETEN İNSAN var. Her şey onu şişmanlatmak, borçlandırmak ve hastalandırmak üzerine gibi görünüyor. Daha huzurlu yaşamların, daha uzun ve sağlıklı ömürlerin yerine, daha büyük yalnızlıkların ve bitip tükenmek bilmeyen hastalıkların hükmü ilan edilmişe benziyor…

  Antik dünyanın insanları, felsefeyi, tiyatroyu yukarılara nasıl taşıdılar dersiniz? Tembelliğin, aylaklığın farkına varıp, düşüncenin, sohbetin, seyahatin demini bildikleri için…

  Bu yarış nereye varır belli değil… Her şeyin daha büyüğü, daha çoğu; hatta hepsi; neredeyse imkânı olsa, insanlık evreni parselleyecek… Geride adı-sanı nice imparatorluk dururken, kim bilir kaç kez dünya kendi var oluş kıyametlerini yaşamışken, harika bir oyunun içinde tam bir çırpınış destanına tanıklık ediyoruz…

 Büyük İskender dünyayı fethedecekti oysa yaşasaydı otuz yıl daha...! Süleyman Peygamber kuşları dahi anlayacak, yüzyılları dahi cebinden çıkartacak yaşa ulaşmıştı... Zamanın prangasına girip de kurtulan olmamış…

  Dünyayı yöneten büyük azınlığa göre, bunca insanın köleleştirilmesi tam manasıyla Çalışma Aşkı yüzünden oluyor. Paul Lafargue ise Tembellik Hakkı eserinde, özgür insanı köleleştiren kurnaz ve hilebaz ustalara şöyle sesleniyor;

  “ Çalışma kapitalist toplumda her türlü entelektüel soysuzlaşmanın, her türlü organik bozulmanın sebebidir.”

  Dr.Beddeo’nun fikri ise;

  “ Bir ırk ancak fiziksel gelişiminde doruğa çıktığında, en yüksek enerji ve ahlaki güç noktasına erişir.”

  Latin şair Vergilius destanındaki seslenişi ise hayli ilginç;

“ Ey Meliboe, Tanrı verdi bize bu aylaklığı…”

  Aylaklığa, tembelliğe bakış açınız tam olarak nedir bilemesem de, yeterli olanı, yetinmenin o muazzam erdemini, değerli ve eşsiz o çizgiyi yakalamak, tam manasıyla Sümer Kralı Gılgameş’in ölümsüzlük otunu araması gibi bir şey…

Güven SERİN


2 yorum:

Klio'nun Şarkısı dedi ki...

Ben bahsettiğiniz yarışa tepkilerin fazlalaşmaya başladığını düşünüyorum ve geleceğin farklı olacağını hissediyorum. Tükete tükete hiçbir şey kalmayacak çünkü. Bir yerden dönmeyi bilmek gerek. Sanatçılar, düşünürler hep hatırlatmış. Bizler de devam edelim. Alıntılarla birlikte tüm yazınız bu yüzden çok kıymetli. Kaleminize sağlık.

GÜVEN SERİN dedi ki...



Teşekkür ederim,toplumların değişimi böyle oluyor,evrim bir taraftan,ihtiyaçlar,arayışlar ve dönüşüm...