21 Ekim 2021 Perşembe

KOCAOĞLAN'IN HUZURU KİMDE VAR?

 



                           KOCAOĞLAN’IN HUZURU KİMDE VAR?

 

   Zannedersiniz hiçbir tasası yok! Bütün dünyevi işleri daha doğar doğmaz tamamlamış da şimdi aylaklığın tadını çıkartıyor. Bir ara şüpheye düşmedim değil; acaba, Bertrand Russell’in Aylaklığa Övgü eserini mi okudu?

   Kocaoğlan’ı tam olarak ne zamandır tanıyorum; bilemeyeceğim. Orta ve Eskicami bölgesinde yaşayıp da bu koca beyaz kürklü hayvanı-köpeği tanımayan yoktur. Onu en çok yatarken, uyurken, sessiz, sedasız bir halde düşlerin içinde yüzerken görmüşlerdir.

   Bugüne kadar hiçbir şekilde durup da onun yüzünü incelemedim. Öyle ya vaktimiz olmuyor; koşturmaca, kavram kargaşası içindeki o korkunç yüklerin altında ezileceğiz derken…

   Bütün bu yüklerin altında ezilmemiz, mal-mülk karşısında muhteşem derecelerde mutlu olmamız hiçbir şekilde Kocaoğlan’ı ilgilendirmiyor. Onun konusu değil… Daha hiç kimseye özel bir minnet duyduğunu da görmedim. Yıllar önce deri hastalığının başlangıcı ona uzattığım elin dokunan tek yararı, bir tek hap vermekten ibaret…

   Hani hep söylenir ya, yaşlanmış, yaşı başı ağırmış, o muhteşem enerjisi yok olmuş kimseler tarafından;

   “ Yaşlılık dönemi gelip çattı, karakış zamanı… El, ayak ve yürek titrer; tam bir alacakaranlık zamanları içindeyiz…”

   Her kültürde buna benzer söylemler; deyim ve atasözleri fazlasıyla vardır. Hepsinin de kendine göre haklı tarafının olması yanında, gelecek nesillere muhteşem bir hatırlatma, uyarı bilinci vardır.

   Çok çalışkan, neredeyse 24 saat iş-güç düşünen bir arkadaşım hastalık evresine girince ne yapacağını şaşırdı. Derhal elindeki işlerin yarısını bir kenara bıraktı. Mal, mülk fazlasıyla, hatta yedi sülaleye kadar yetecek kadar olmasına rağmen, üç ayda bir gitmiş ve gideceği doktor kontrolleri neredeyse kâbusu oldu.

   Bu arkadaşımın yaşam karşısındaki masumiyetini bilmesem onu anlayamaz,buraya taşıyamazdım.Masumiyeti en az bizim mahallede yaşayan Kocaoğlan’ın ki kadar geçerli.FakatKocaoğlan çaresiz bir şekilde bir hayvana-köpeğe yüklenin içgüdüler ile kendi aylaklığının huzurunu,hiç kimseye minnet duymadan,bağlanmadan yaşıyor ve ortaya büyük ve net bir karakter koyuyor.

   Ya biz insanlar? “ Elalem ne der? “ düşüncesinden tutun da, filanca komşu, akraba ile boy-post yarıştırmaya, bir yudumluk yaşam için korkunç korkuların karşılığı olan birikimler için yaşamıyor muyuz?

   Gelelim Kocaoğlan’ın huzuruna! Yanından her telaşlı geçişimde ona imrenmiyorum dersem doğru söylemiş olmam! Resmen ona imreniyorum. Bir gece Beşiktaş futbol karşılaşmasını izleyip eve giden caddeden; Kolordu’dan dönerken yine gördüm onu hep aynı yerde.

   Kocaoğlan’ın en sevdiği yerlerden birisidir; Kolordu Caddesi ile Muhtaroğlu Sokak kesişimi olan kaldırımın hemen kenarında uyumak veya kestirmek. Yanından geçerken, tenha caddenin fırsatını kaçırmamak için Kocoğlan’ın birkaç fotoğrafını çekmek istedim.

   Kocaoğlan’ın yattığı, aylaklığın demine dem kattığı yere daha da yaklaşınca resmen gülümsediğini farkettim. Halkın diliyle yüzüne yayılan nurlar, aylaklığın iç huzuru, kimselerin malına-mülküne el, dil uzatmamış olmanın iç-gönül rahatlığı içinde uyumak ile gülmek, kestirmek ile etrafı dinlemek arasında özenilecek bir köpek yüzü, o büyük beyaz ve kalıp postuyla insanlığa ders veriyordu…

   Sessizce, uyuyarak ders verilir mi demeyin! Belki de yeterince sessiz olmadığımız için sessizliğin seslerini duyamıyoruz…

   Hep felaket, hep kötülük haberleri bizleri öyle bir sarmış ki, bir köpeğin yüzünde, sanki bütün yaşamın izlerini, mutluluğunu, iç huzurunu göremeden her gün ve büyük garip telaşlar içinde gelip geçiyoruz.

   Hiçbir diploması, hiçbir mülkiyeti olmayan Kocoğlan, kim bilir kaç yaşında olmasına rağmen, sadece yaşamın içinde olmanın ve kalmanın muhteşem bilinci veya içgüdüleri içinde her gün; Russell’in Aylaklığa Övgü, eserine ayrı bir gayret, minnettarlık duyuyormuş gibi kendi gösterisini yapıyor…

Güven SERİN 

Hiç yorum yok: