İnternet
İnternet
BENİM VEFALI TÜRK ANAM!!!
( Bayramınız,
Bayramımız Kutlu Olsun)
Sanırım 1935’li
yıllarda Mustafa Kemal manevi kızlarından Sabiha Gökçen ile bir tatil gününde
gezintiye çıkmışlardı. Sabiha Gökçen berrak hafızası ve onu oldukça etkileyen
anısını anlatırken dahi duygularına engel olamıyor, buğulanıyor gözleri,
aydınlanıyor yüreği tekrar tekrar…
Bu gezi esnasında
oldukça yıpranmış, beli bükümlü, yüzü güneşten, rüzgârdan kavrulmuş bir kadına rastladılar.
Mustafa Kemal atından aşağı inerek kadına sordu; “ Merhaba nine? Nereden gelip
nereye gidiyorsun? “ deyince yaşlı kadın cevap verdi; “ Merhaba. Neden sordun ki?
Yoksa buraların saabısı mısın, bekçisi misin? “
Atatürk ihtiyar
kadının iyice yanına sokuldu ve gülümseyerek cevap verdi; “ Ne sahibiyim ne de
bekçisiyim nine… Bu topraklar Türk milletinin malıdır, buranın bekçisi de Türk
milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin? “
Yaşlı kadın başını
ve yorgun bedenini iyice doğrultarak cevap verdi; “ Tabi söyleyeceğim. Ben
Sincan’ın köylerindenim bey. Otun güç bittiği, atın geç yetiştiği kavruk
köylerinden birindenim. Bizim muhtar bana bir bilet aldı. Trene bindirdi. Kodum
Angara’ya geldim...”
“ Muhtar niçin Ankara’ya gönderdi seni? “
“ Gazi Paşamızı görmek için… Benim iki torunum
gâvur harbinde şehit düştü. Memleketi gâvurdan kurtaran kişiyi bir kez görmeden
ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Angara’ya
geceleyin geldimdi… Yolu neyi bilmediğimden, işte akşamdan beri böle kendimi
oradan oraya vurup duruyorum bey…”
“ Senin Gazi Paşa’dan başka bir isteğin var
mı? “
Kadının yüzü birden
değişti; “ Töbe de bey, tebe de. Daha ne isteye bilirim ki. O bizim vatanımızı kurtardı.
Bizi düşman elinden kurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi.
Daha ne isteye bilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşayıp gidiyoruz.
Şunun, bunun gâvur dölünün köpeği olmadan onun sayesinde kurtulduk. Buralara
bir defa onun yüzünü görmek, ona sağ ol paşam demek için düştüm. Onu görmeden
ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyorsun, bana bir
yardım ediver de Gazi Paşa’yı nerede bulacağımı deyiver…”
Atatürk’ün gözleri dolu dolu,
manevi kızına dönerek; “ Görüyorsun ya Gökçen; işte bu bizim insanımızdır.
Benim köylüm, benim vefalı anamdır bu…”
Sabiha Gökçen yaşlı
kadının yanına sokuldu ve ellerini tuttu; “ Anacağım, senin rüyalarını süsleyen
Gazi Paşa, işte karşında duruyor.”
Sincan’ın otun güç bittiği,
atın geç yetiştiği köyünden olan yaşlı kadın şaşkına döndü. Elindeki değneği
yere fırlatıp Atatürk’ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı. İkisi de ağlıyordu.
İki Türk insanı…”
ANADOLU, insanı her
yerde hep aynıdır. Binlerce yıllık kadim geçmişin ruhu bu toprakların içine süzülmüş.
Bu toprakları her kim işlerse mayasında bu ruh biter, bu ruh tüter; bu ülkenin
her neresine giderseniz gidin; Urfa’ya, Kars’a, Erzurum’a, Edirne, Tekirdağ,
Aydın, Adana, Konya, Kayseri, “Anadolu anası”nı bulursunuz. Gözlerindeki yaşlar
çoktan kurumuş, yüzündeki deri kavrulmuş ama umutları o kadar taze, inancı o
kadar saf ki; o kavruk yüzün kuru elleri bir dokunsun size; nice makyaj, nice hile,
gurur, safdillik kendiliğinden mum gibi eriyiverir; eğer bir parça vicdan, bir
parça kültür, bir parça insan tarafınız kalmışsa…
Yaşlı kadının
sonrası ne mi oldu? Mustafa Kemal Atatürk iki gün ağırlanmasını, hoş
tutulmasını ve yanına üç inek verilerek köyüne getirilmesini emretti.
“ Benim armağanım
olsun “ dedi, ellerine sarılan, ellerini öpen yaşlı kadınla sarılıp ağladığı
Anadolu insanı, Anadolu anası için…
Herkes kendi doğrusu
peşinde koşsun koşmasına ama milletleri millet yapan ortak özellikler, sağlam
karakter, ortak anılar, hatıralar, hüzün ve sevinçlerdir… Sosyolojinin özünü
kaçırırsanız Milleti, coşkuyu, çocukları da kaçırırsınız;
23 Nisan Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramı için hazırlanmıştır: KUTLU OLSUN…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder