20 Şubat 2021 Cumartesi

SUÇLAYICI GELDİ HANIM!

 



                                    SUÇLAYICI GELDİ HANIM!

                                       ( Karpman Dramı-Üçgeni )

 

    Şehrinize bir satıcı gelse ve şöyle seslense;  “ Suçlayıcı geldi hanım; kurban nerede? “ Ne yaparsınız? Şaşıp kalır mısınız? Yoksa bir parça bizimde satmakta olduğumuz felsefeyle yüzleşme içine mi girersiniz?

   Neredeyse her köşe başında, her mekânda; eş-dost ortamında “ Suçlayıcı “ rolüne veya rollerine bürünmüş insanlara dönüştük. Herkes birini, birilerini suçluyor. Fakat tam olarak bu suçun neresinde olduğunu bir an olsun sağduyu içinde düşünmek dahi istemiyor; istemiyoruz…

   “ Suçlayıcı geldi hanım; kurban nerede?” ; “ Hadi oradan suçlayıcı, sana haddini ben bildiririm.”, “ Sen kimsin?” ;  “Ben Kurtarıcıyım; bilmiyor musun; bir süre önce suçlayıcıydım, şimdi kurtarıcı rolündeyim.”

   Bu dram böyle sürüp gider… Tam olarak ismi; Karpman Dramı Üçgenidir bu döngünün, kaderimizmiş gibi sürüp gitme süreci… Yetişme biçimi ve eğitimle yakın alakalı olan bir süreç; soylu bir dram süreci… Hatta zamanı bile eğip bükecek derece vazgeçilmez yargılara sahipmiş gibi yerle bir ediyoruz kendi yaşamlarımızla birlikte diğer yaşamları…

   Bir üçgen düşünün; Karpman Dramı Üçgeni; bir ucunda KURTARICI. Diğer ucunda SUÇLAYICI ve diğer alt ucunda ise KURBAN var. Bize tanıdık geliyor mu bu üçgen? Her an bu üçgendeki rollerden birisi içerisinde bulunduğumuz aşikârken, bunu kabul etme yüceliği gösterebilir miyiz? Sanmam… Öyle olsaydı, kıyamet gibi bilgi çağında yaşarken, kendi çıkışımızı yapmak için kendi özeleştirimizi yapar, ayağa kalkar ve hastalığımız, takıntılarımız ile yüz yüze gelirdik…

   Her şeyi devletten, her şeyi MİLLETTEN beklerken; millet şöyle, devlet böyle derken, milletin de, devletin de bir parça biz olduğunu birisi hatırlatsa; “ Ya sen ne yapıyorsun hemşerim?” deseler verilecek cevap bulamayız…

   Bir ülkenin vatandaşı Karpman Dramı Üçgenine kapılmış bir iktidarın, muhalefetin de bu üçgene dâhil olmaması mümkün mü? Onlarda bizlerin yaptığını yapıyorlar; Suçlayıcı, Kurtarıcı ve Kurban rolünde bir sürü komedi…

    Her şeyin büyüğünü yapmaya meraklı hükümet; maaşların en büyüğünü veremiyor emeklisine. Her şeyin en büyüğü ile övünen siyaset; en büyük huzuru; suç işlenmeden geçecek bir günü, bir ayı, bir yılı veremiyor…

   Karpman Dramı Üçgeni insanlar arasında en yaygın ilişki modeli olduğu kabul edilmektedir.1968 yılında analizci Steven Karpman tarafından ortaya konmuştur. Bu modelde her zaman üç rol vardır. Kişi sayaları birden fazla da olabilir. İşin garibi zaman zaman aynı kişi farklı rollerde karşımıza çıkabiliyor. Suçlayıcı, birden kurtarıcı rolüne geçmesi mümkün…

   Burada en zor durumda olan kişi-kişiler kurban rolündeki insanlardır. Kurban, yaşamdan bezmiş, zevk alamaz hale gelmiş, umutları tükenmiştir. Her daim haksızlığa uğradığını düşünmektedir.

    Kurban, kendi yazgısıyla ıstırap çekerken, suçlayıcı ise sinirli, hırçın ve kurban üzerinde hükmetme gücünü iyice arttırma yollarını arar ve bulur. Zaten kurbanın yapacağı çok şey yoktur teslim olmaktan başka…

   Kurtarıcı ize kurbana üzülüyor görünse de, böyle bir şeyi kendisi için istemektedir. Kendi problemlerini aşamadığı için merkeze başka birini; kurbanı koyduğu için kurtarıcı rolüyle öne çıkar.

  Suçlayıcı, kurban ve kurtarıcı, Karpman Drama Üçgeni arasında zaman zaman rollerini değişerek kendi ömürlerini-döngülerini tamamlarlar. Kurban her daim kurtarıcı gördüğüne minnet duygularıyla yaklaşır. Kurtarıcı kahraman rolüyle kendi payını almış, suçlayıcı ise kendi problemlerini güya bir yerlere gömmüş, yok etmiştir. Gerçek manada hepsi, drama sahnesinin içinde kendilerine düşen rolleri oynarlar.

  Bütün bunlardan kurtulma yolları var mıdır diye soruyor uzmanlar! Elbette vardır; var olduğunu da açıklıyorlar. Kendi içsel motorlarımızı çalıştırmak, bir güzel bakım yapıp, birilerini suçlamayı veya kurtarmayı bırakmak! Barışçıl yollara giden yolculuğa çıkmak. Nasıl mı?

     Bilimin nimetlerini, sosyolojinin, edebiyatın, sanat dallarının iksirlerini damla damla içmeye koyulmak; kimsenin bize borçlu olduğunu düşünmeden, kendi kurtuluşumuzun kendi ellerimizde olduğunun bilincine sımsıkı tutunarak…

Güven SERİN  



10 yorum:

SzgnBsl dedi ki...

Herkesin bunun bilincinde olarak davranması dediğiniz gibi çözüm olabilir ama günümüz toplumunda bu ne kadar mümkün olabilir acaba?:-)

Siz, ben bunu yapabiliriz ama herkes yapar mı? Aynı kültür, eğitim, maddi imkan gibi gibi çoğaltılabilecek hususlarda eşitlik olmadıkça çok zor olduğunu düşünüyorum..

Birde yaşadığımız devirde her an bu üçgenin bir ayağı olma durumu da tuhaf bir gerçek:-)) Kaleminize sağlık, çok ilginç ve faydalı bir yazı olmuş.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Çok teşekkürler; bir sürü doğru olan sosyolojik gerçekten söz etmişsiniz; haklısınız...Yine de,çağımız bütün kargaşasıyla BİLGİ çağı,isteyen için; çok şeyler,bir yerden güncelleme ve yenilenme adına bir başlangıç olabilir düşüncesindeyim.Çöllerdeki kaktüslere her daim farklı saygı duydum; neredeyse hiç yağmur almayan bölgelerde,gecenin çiğ damlalarını süzüp depolamaları,ayrıcalıktır yaşama tutunma ve yaşatma adına...Selamlar...

Makbule Abalı dedi ki...

Elbette kimse kurban olmayı istemez. Ama kurtarıcı olmak nasıl, ne zaman olunacaktır? Bilgi sahibi olmadan ya da kurban istemeden, çok yönlü tanımadan... Belki ta tepelerden başlıyor yaşananlar. Suçlu bulmak adına adaletsiz uygulamalar, ne olduğunu bilmeden alkışlayıcılar, nedensiz sonuçlara ulaşmaya çalışmalar... Bazen "Durdurun dünyayı inecek var" demek ister insan.
Oysa dünya tüm karışıklığı, anlaşılmazlığı ve gürültüsüyle dönüyor.
Esenlikler diliyorum.

Zeugma dedi ki...

Ne kötü bir üçgen bu. Bir çeşit kısır döngü. Ya hep aynı noktada kalma ya da ''Dön baba dönelim'' hesabı bir rolden diğerine transfer olma.

Çözüm yolları var elbette. Bilimin, sanatın, doğanın katkısıyla kendi çapımızda içinde kaybolmaya çalıştığımız yollar var. Keşke hepimiz birden bunu gerçekleştirebilsek. Ancak dünya öyle bir hal aldı, öyle zalimler (suçlayıcılar) türedi ki. Hatta bir de pandemi eklendi. Üçgenin içinden tamamen çıkabilmek çok zor artık. Dediğiniz gibi, kendi çapımızda bir içsel yolculuğumuz tek kurtuluş.
Bu yazıyı merakla bekliyordum. Dimağınıza sağlık Güven Bey.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Teşekkür ederim Makbule Öğretmenim; insanın evrim sürece,akıl ve teknoloji arttıkça daha bir karmaşa ve kargaşa; ama hepsi süzülecek,dünyanın ve evrenin vakti o kadar çok ki...Selamlar..

GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhaba Zeugma,ilk paragrafına ister istemez gülümsedim:)) Ümitler ve kaçış yolları; sanırım sadece saflığın anayasası değil bizleri kurtaracak,ısrarla ezberlerin dışına çıkıp kütüphanelerin yolunu patikaya çevirmek; bencilce ve öne sürülen eserlere değil; genlerimizde var olan sezginin de aklımızın yanı başımızda sezgi,akıl,deneyim ve hatta içgüdüler bir arada dans etmeye,uzlaşmaya başladıkları vakit; üçgenin tılsımı kendiliğinden tuzla buz olur diye düşünüyorum; çünkü,insanın en güzel yoksulluğu,zenginliği,kahramanlığı,basitliği içindeki o büyük evrenin erdeminde gizli; alkışı duymadan da yıldız tozlarından süzülen o görkemli kutlamayı biliyor,hissediyorsak; vaktimiz bile kalmaz üçgen çıkmazında dolanmaya...Selamlar,teşekkürler...

Klio'nun Şarkısı dedi ki...

Bir kısır döngü içerisinde debeleniyoruz kısacası. Devamlı başkalarını ve başka durumları suçlayanlardan hiç hazzetmem. Sorunun çözümü için önce kaliteli bir düşünme yoluna girmek gerekir ki onu da kaç kişi gerçekleştirebilir, bilinmez. Neyse, biraz karamsar oldu, biz en iyisi umudu koruyalım:)

GÜVEN SERİN dedi ki...

Ne güzel izah etmişsiniz; " kaliteli bir düşünme yöntemi" bugünün dünyasında ilk öğrenmemiz şey kalite; çünkü insan ömrü için ne kavgaya,ne gelişigüzel yaşamlar arası kargaşaya zaman var; dünyevi zaman,büyük uzay boşluğundaki misafirliğimiz için doğa muhteşem bir orkestra sunmuş,muazzam çeşitlilikte çiçekler ve besinler ve korkunç bir yetmezlik içinde kıvranan insancıklarız:)) Teşekkürler,selamlar...

Arif Kerim Çalışkan dedi ki...

Bildiğim bir konu idi yazınız bence biraz daha örneklemelere ihtiyaç duyuyor gibi, bu üçlüyü şuan Gülseren Hanımın dizilerinde gözlemleyebiliyoruz. Güzel bir içerik olmuş, emeğinize, kaleminize sağlık.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Selamlar,teşekkürler.Sanırım,insanın kendisiyle yüzleşip,kendisini birkaç adım öteye taşıması için bu üçlüyü iyi süzmesi gerekiyor...