11 Ocak 2020 Cumartesi

NAİM SÜLEYMANOĞLU


BAŞARIDAN BAŞARIYA KOŞTU

ÇOK ALKIŞ ALDI ve HİÇBİR KURUMUN
YAPAMADIĞI KADAR TÜRKİYE'NİN ADINI
DUYURDU...

YA SONRA? Tüketmeye meyilli şark kurnazı
beyinlerimiz,O'da tüketti;son hali aşağıda;ölmeden
biraz önceki hali...



Buruk hali,kendi hastalığı ve yalnızlığı adına
değil,Türk Halter Sporu adına...


                                     NAİM SÜLEYMANOĞLU


   Sanatçıların, sporcuların ve EFSANE haline gelmiş insanların yaşamları sonlanınca ayrı bir evreye; yaşatma biçimine dönüşüyor. Naim Süleymanoğlu sadece Türk insanı için değil ezilen, dışlanan, kimliği reddedilen diğer milletler için de simge olmuş insanların başında geliyor.

   Sinema sanatı, tiyatro sanatı gibi; efsaneye dönüşmüş değerleri ortaya çıkartmak, duygularıyla, sesi soluğuyla anlatmak adına çok değerli bir kültür olayıdır. Naim Süleymanoğlu filmini izleyip de, insan tarafıyla ağlamayacak birisi olamaz…

   Naim Süleymanoğlu Halter sporu için yaratılmış, kasları, kemik yapısı ve iradesiyle bu spor için doğmuş ve doğrulmuştur… Hatice Ana’nın doyamadığı bir çocuk; O çocuğunda doyamadığı bir Ana…

  Özer Feyzioğlu’nun yönetmen koltuğunda oturduğu filmin sanatçı kadrosu üzerlerine düşenleri en iyi şekilde yapmışlar. Filmin çekildiği yerler, harcanan emekler ve filmin kurgusu; sinema seyircisi adına beklentileri en üst derece karşılayacak vaziyetteydi…

  Naim Süleymanoğlu film biterken son seslenişini yapar; “ Bir gün öleceğimi bilsem de bu haykırışım dan asla vazgeçmeyeceğim…”

   Naim Süleymanoğlu sporcu yönüyle insan sınırlarını zorlayan bir aşamaya; başarılara ulaşmıştır. Kendi ağırlığının üç katını kaldırmak ne demek? Mucizevî bir şey olmaktan öte, çalışma disiplini ve insan iradesinin gücü; başarısı demek… Başka? 8 Dünya Şampiyonluğu,46 dünya rekoru demek…

  Naim’in filmine son gece, İlhan Bey sayesinde gittim. Film bitiğinde dudaklardan dökülen sözcükler; “ Gaflet uykusundan uyandım” felsefesini tekrarlıyordu… Yaşadığımız gündem, her gün başka bir kaybediş ve hüzün hikâyeleri kafalarımızı o kadar karıştırıyor ki, nitelikli sinemayı, nitelikli kitabı, sosyalliği ve kültürel seçimleri yapamıyoruz. En azından kendi adıma; Naim, Tekirdağ sinemalarında haftalarca kaldığı halde, seyretmek için gerekli gayreti gösteremediği filmlerin başında geliyor…

  İlhan Bey, Orhan Bey, hep birlikte Naim’i izledik. Sinema salonunun loş hali, her birimizin birbirine göstermek istemediği gözyaşlarını da bir güzel gizledi. Orhan Bey ve İlhan Bey, Naim’in geldiği yerden; Bulgaristan’dan kimliklerini korumak için göç ettiler; Büyük dedelerimiz ve Naim gibi… Yaşananları, filmde işlenenleri gözleriyle görüp, kulaklarıyla işitmenin yanında, acıları, hüzünleri an ve an rafine ettiler…
                                                                                                                                       
   Naim’in sesi o kadar net ve anlaşılır çıktı ki; yok sayılan eziyetler,yok edilen kimlikler,onun Birleşmiş Milletlerdeki konuşmasıyla tüm dünyaya duyuruldu;

“ Bir insanın hayatta kaybedeceği en son şeyi; kimliğidir! Bulgaristan’da yaşayan Türklerin isimleri değiştirildi! İşkence ve zulüm gördük… Bizim tek isteğimiz; Evrensel İnsan Haklarından her bir dünya vatandaşının faydalandığı gibi, doğduğumuz topraklarda özgürce yaşamaktır. Bulgaristan Komünist Partisi bunu sağlayamıyorsa; bizlerin anavatana dönmemize izin versin!

   Ben, NAİM SÜLEYMANOĞLU, bugün ve bundan sonra kırdığım her rekorun ardından, kazandığım her madalyanın peşinden; Özgürlük… Özgürlük, Özgürlük, diye haykıracağım! Bunu sadece zulme uğramış Türk halkı için değil, insan hakları içinde yapacağım…”

  Naim’in açtığı yoldan, ortaya koyduğu güçlü direniş karşısında uluslar arası tepkilerin artmasıyla o günün Bulgaristan hükümeti dayanamayıp bütün sınır kapılarını açmıştır. Yüz binlerce insan anavatana göç ettiler; geride, milyonlarca anı ve hatırayı bırakarak…

  Seyretmiş olduğumuz film; sinema adına, ezilen ve zülüm gören insanların varlıklarını anlatmak adına çok değerlidir. Filme girmesi gerekenler, bir ömrün karşılığı olması mümkün değil… Naim Süleymanoğlu ölümünden çok kısa zaman önce yapmış olduğu bir konuşma, filme alınsaydı; halkımız adına çok daha önemli bir iş yapmış olurlardı.

  Naim Süleymanoğlu ölümünden önce, halter sporu adına gelinen noktanın hüznünü taşıyordu. Niçin? Sorusunu ısrarla ve kimseleri kırmak istemeden, ilk çocuk ve mahcup haliyle sorguluyordu.” Yeni markalar yaratmalıyız! Dışarıdan getirilen sporculardan medet umduk; bu yanlıştır. Kendi markalarımızı yaramlayız; yeni sporcular yetiştirmeliyiz.” Haykırışı maalesef duyulmamış…

  Değerleri, efsaneleri ne çok harcıyor, eskitiyor ve unutuyoruz… Alkışın en büyüğünü yapıyoruz, Cep Herkül, diyecek kadar efsaneleştiriyoruz, ama yaşarken; yok saymak; aynı zamanda kendimizin de yaşayan ölüler haline gelmiş olduğumuzun anlatımı değil midir?

  Bir yerde bir söz okumuştum; “ O halde, insan kalmaya bak. Temel mesele, insan olmak! Bu ise kararlı, dürüst ve neşeli olmak demek, evet, herkese ve her şeye rağmen neşeli olmak, çünkü sızlanmak zayıfların işidir.” John Berger’e ait bu sözlerin aksini savunan var mı?

  Naim SÜLEYLMANOĞLU böyle bir insandı; İnsan kalmış bir insan…

  

  Güven SERİN



8 yorum:

SevKoz dedi ki...

Filmden çok etkilendim ben sonunu bilsem de ciddi heyecanla izledim nasıl bir hayat yaşamış

GÜVEN SERİN dedi ki...


Film,sinema adına çok önemli bir başarıya imza atmış...Naim ise ölürken dahi bir başka haykırışı yapmış;filme bu haykırışı da eklemelerini düşündüm;insan ve toplum sosyolojisi,psikolojisi adına değerli sahneler var...Teşekkürler SevKoz..

tülin dedi ki...

Çünkü, sızlanmak zayıfların işidir.
Çok güzel..

GÜVEN SERİN dedi ki...


Teşekkürler Tülin;sağ olasın...

Beyda'nın Kitaplığı dedi ki...

Çocukken müsabakalarını hiç kaçırmazdım. Mekanı cennet olsun.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Teşekkürler Beyda,sağ olasın...

Beyaz Yakalı dedi ki...

Dünya sporunun en önemli oyuncularından biriydi, özgürlüğün simgesi olmuştu. İzlemek büyük keyifti, ışıklar içinde uyusun.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Çok teşekkürler Beyaz Yakalı,sağ olasın..