Ne çok sevilirdi; ve ne çok yalnızdı...
ETEĞİ ÇİÇEK DESENLİ
KADIN
-------------------------------------------
Güneşin, güneşle
birlikte kuzey rüzgârı-poyrazın en yoğun olduğu saatler; öğle zamanı. Oturduğum
çay bahçesi ve insanlar, kimi dinlence peşinde, kimi sohbet…
Biraz ötemde meşe
ağacın gölgesine sığınmış üç kişi; iyi giyimli üç adam; daha önce hiç
görmediğim insanlardan… Onların on metre ötesinde ise üç kadın oturuyor.
Uzaktan da olsa kamu da çalışan; tanıdığım insanlar; işlerinden çıkıp, öğlenin
dinlencesi için sahile inmişler.
Kadınlardan uzun
boylu olanın çiçek desenli eteği, poyrazın estiği güne uygun olmasa da, eteğin
bir kadına ne kadar yakıştığını anlatmak adına güzel bir an… Sanki Marilyn Monroe sahnesi…
Çalışma saatleri
gelmiş olmalı ki; üç kadın masadan kalktılar. Adettendir; orada gördükleri
çiçeklere karşı fotoğraf çekilmek istediler. Kadınlardan ikisinin durumu iyi;
üzerlerinde kot pantolon vardı. Çiçek desenli kadının işi ise zor! Marliliyn
bir kez daha sahneye çekim için çıkmış gibi…
Poyrazın her yoklayışı,
eteğinin havalanmasına karşı, elini dizleriyle kasıklarının arasına koymasına
neden oluyor. Nasıl olduysa; üç adamdan birisi bu durumu fark etti. Diğerlerine
de söyledi. Oldular altı göz… Sanki ilk kez böyle bir gösteri izliyorlar;
gözlerini dahi kırpmadan bakıyorlar…
Rüzgârın oyunculuğu,
kadının ısrarlı; etek ile rüzgâr, kadın ile eli, dizleri arasında gidip gelen,
bir çağrı… Plajlarda;kimse kimseye bakmaz iken, gizli olanın çekiciliği midir, yoksa
eğlenmesini, gezmesini bilmeyen biz insancıkların en ufak bir doğal olay
karşısında bile; erotik gösterilerde ki titremeler, kasılmalar ve kendinden
geçmeler…
Eteği çiçek desenli
kadın eteğinle baş etme çabalarıyla fotoğraf çektirip gözden kayboldular. Üç erkek;
üç beyefendi; görünüşlerinden ciddiyet, düzen akan üç abazan dönüşmüşlerdi.
Kadınlar kaybolana kadar, tek bir ses çıkartmadan, heykel duruşuyla, onların
yönlerine baktılar.
Her şey; eteği çiçek
desenli kadının, görme istikametinden kaybolmasıyla son buldu. Bu sefer,
birbirleriyle şakalar yaparak düştükleri durumdan, işledikleri suçtan kurtulma
çabalarını perdeleyecek kadar masum ve çocuk yüzlere büründüler…
Kapalı toplumun,
toplumların ortak kaderi; sıkça, yakaladığı fırsatları kendince kara geçirme…
İnsanoğlunun sıkıştırılmış durumdan bir şekilde kurtulma çabaları; hem
içindeymiş, hem de yokmuş gibi; aynı durumu kendi insanı, eşi, dostu, kızı için
düşünse; büyük tepki verirken; dışarıda bulduğu görüntüyü, bedava ve tanrısal
bir lütuf gibi yan cebine koyma…
Eğlenceyi, kurumsallaştırma-yan, kültürleştiremeyen toplumların acı kaderi; güleceği zaman
ciddi olur, en ciddi durumlarda gülmeye, şakalaşmaya kalkar; bir büyük yaman çelişki;
hepimizin ortak kaderiymiş gibi…
2 yorum:
bizim ülkenin halleri işte, avrupada olmuyor böyle bişi :)
Matrak bir şey kabul ediliyor gibi görünse de,aşılması gereken zorlu bir sosyolojik virajlar geçidi:))
Yorum Gönder