HER YAŞAM GÜNLERLE
DOLUDUR
-----------------------------------------------------
Gecelerle de dolu
olduğu gibi; yaşamların içerisinde sayısız günler vardır. Bu sayısız lığa rağmen; “ Ben bu hayattan hiçbir şey anlamadım!” haykırışları da bir türlü
dinmez, bitmez…
Niçin? Dünyaya
kıstırılmış, bilinen tek yaşamın olduğu gezegenin bunca yetmezliği? İnsanın
reddedilişi, yani ölüm yoluyla dünyasını terk edişi, bir türlü kabul edilmez
bir küskünlük, karşı duruş, kırgınlık mı yaratıyor?
Yoksa insan denen canlının,
her gün tekrarladığı şeyden bıkıp usanasını; koca bir yaşamı, bir gün ve bir
gece gibi algılayışının kâbusu mu ürkütüyor bizi; bizleri?
İrlanda edebiyatının
ustası seslenmiştir seslenmesine; yaşamın günlerle dolu olduğunu anlatmak
istemesi; aynı zamanda gecelerinin de varlığını getirir ardında. Uyarılmayı,
kendine gelme duyurusunu da yapar, edebiyatın o derin, uçsuz bucaksız zamana
yayılan, yankı yapan borazanıyla…
İyi ama gün ve
geceleri birbirinden ayırma konusunda sen uzman mısın? Diye bir soruyla
gelebilirsiniz bana! Alacağınız cevaba, satranç bilen bir insanın, insana olan
düşkünlüğünün karşılığı olan diplomasi sanatıyla cevap vereceğim; siz soylu
kişilere.
Kendi şahsımda, bu
şehir; içinin de, dışının da kanıma karıştığı Tekirdağ’da yaklaşık 12 Bin Beş
yüz gün yaşadım. 12 Bin Beş yüz günümün yanında 12 Bin Beş yüz gece;
geceler-günler geçirdim. Sahilde ki kavak ağacı da öyle… Ilgınlar da…
Zaman zaman günlerin,
gecelerin birbirine karıştığı, ipin ucunu kaçırdığım olmadı mı? Pek de fazla…
Hani, küçükken anneniz size şu ip çilesini tut da, yumak yapayım der! Ve tutma
ile tutmama arasında çocuk çelişkileri içerisinde karışı verirsiniz ip çilesinin
içine…
Gün ve geceleri;
birbirinin içerisinden koparmak; düğüm atmaya benzer. Gemici düğümü, çiftçi
düğümü; yemin düğümleri ve bir de kör düğüm… Kör düğümün düğümcükleri iyice
pataklar sizi. Eninde sonunda keser, zarar verisiniz ipin bir kısmına.
Gün ve geceler de;
yani yaşam; bize ait olan bu değerli bilmece de kör düğüm olduğu an; ya
kesilecek, bir kısmına kıyılacak, ya da düğümcükleri içerisinde sonuna kadar;
hatta sonsuza kadar DEBELENECEK duracaksınız.
Bu bir kehanet midir? Kat'iyen! Öyle bir sersemliğin içerisine girip, bütün insanlığın veya koca bir
çoğunluğun yükünü sırtlayacak, gaipten gelecek bir sürü sesle uğraşacak VAKTİM
yok.
O yücelikten bir ses
çıksa; seni vekil tayin ediyorum dese; şiddetle kabul etmem. 22 yaşında istifa
ettiğim yöneticilikten kaçarcasına kendi mağarama, saflığıma, çelişkiler,
yetmezliklerle dolu İNSAN halime tutunurum.
Böyledir kör düğümün
çilesi; düğümcükleri birbirine olan tutunmalarının hıncı büyüktür. Koca bir
yaşamın nasıl geçtiğini hissettirmezler bile. Tutunmuşunuzdur bir sürü KOCAMAN
ahmak unvanlara-sıfatlara…
Eziliyorsunuz, inim
inim inliyorsunuz dur da ağlayanınız, anla tanınız yok. Çünkü üzümlerin bir birileriyle birleşik bir yaşamları vardır; birbirlerine baka baka karartmaları gibi…
Ya kör düğümü kesip
bir parça ipliğin kaybolmasına, ziyan lığa, inisiyatife; ya düğümcükleri soylu
debelenmesine aitsiniz.
Bunun başka yolu yok
mu? Edebi, felsefi, Beşiri dünyanın sonsuzluğu içerisinde başka yollar bulmak;
bir parça Yunus çileleriyle yol almak da lazım gelir. Gazali gibi eninde
sonunda bütün kitaplardan kurtulup, özümsenen bilginin en değerli olduğunu,
saf kendimizi anladığımız zaman; seçenekler dünyası; tam da ayaklarımızın
önünde, eğilmemiş başımızın karşısında “hadi” diye sesleniyordur; kim bilir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder