YEMİN ETMEK
Hangi mesleğin,
meslek sayfasını çevirseniz başlangıcında yemin törenlerini; yani ant
içmelerine tanıklık edersiniz. Doktorların, hemşirelerin, eczacıların, askerin,
polisin, savcını, avukatın, müşavirin mesleğe adım atışları yemin-yeminler
üzerine başlar.
Tam olarak nedir
yemin? Ant içmek? Söz vermek; namus ve şeref üzerine… Herkesin bildiği yüksek
sesle seslendirmekten çekindiği bir şey var; insan denen canlının zaafları,
tutkuları; nice yeminleri alt etmeye yeter.
Her meslekte; akla
gelecek her mesleğin içinde insan olduğuna göre; insan da zaaflarıyla,
tutkuları ve arızalarıyla zaman zaman baş etmekte güçlük çeken bir canlı olması;
en büyük, en şatafatlı yeminler bile yok eder, yokluğun içinde…
Bu yüzden, sıkça
gündemime gelen bir konudur yemin etme işi. Toplumumuzda iştahla dile getirilen;
söz vermelerden tutun da, yemin etmelere kadar… Bütün bu aksamalar, her daim
işin tam olarak tartışılıp çözüme kavuşturacak eğitimsel ve hukuk; yani,
istikrarlı ve sağlam yasaların uygulanılmayışı üzerine düşünmek, onu istemek en
hakiki yeminlerden daha yemin olacaktır.
İnsanlar; yani bizler,
toplumumuzdan etkilenir, utanma, ayıplar, geleneklerle iyi insan olma seçeneklerine
tutunuruz. Aileden de birçok davranış buna eklenince ortaya daha düzenli ve
saygın bir toplum, topluluklar çıkar.
Ailenin, toplumun,
geleneklerin etkisi; en doğru biçimde işlese de, yarım, çeyrek ve yetersiz
olanları ve insanın kendine özgü yetersizliklerini, arızalarını kim çözecek?
Kavgalar mı? Her gün bir, beş, bin doktor darp edilip bu iş çözülecek mi? Ya
hemşirelere yapılan bol kepçeli mobbinkler-psikolojik şiddet? Veya bütün
polislere mesafeli, önyargılı bakarak? Bütün eczacıların ilaç şirketlerine olan
düşkünlükleri üzerine efsaneler yaratmak; daha iyi bir çözüm olacak mı?
Asla! İnsanı, mutlu
ve huzurlu kılacak şey; korkularıdır. Yasalardan, kendi vicdanından, eğitimden,
sanattan, geleneklerden, ailesinden, toplumundan etkilenme biçimi ve korkuları…
Bunların en başında;
yasalar gelir. Kılı kırk yaracak; her daim her zümreye, bölgeye, topluluğa,
insana; konumu ne olursa olsun eşit uygulanacak yasalar; bütün yeminleri alt
eder. Onları yendiği gibi; çok daha onurlu bir konuma getirir. Yeminin anlamı o
zaman ortaya çıkar.
Yeminlerin-antların
merkezinde insan ve mesleğin onuru vardır. Şerefi, namusu… Hepsi soyut
kavramlardır. Tuzun, şekerin suda çözüldüğü gibi, zamanın, insan zaaflarının,
dürtüleri ve tutkularının karşısında çözülmeye muhtaçtırlar. Burada, insanın
doğallığından, sürecin, evrimin aşamalarından, yolculuğundan başka bir şey
yoktur.
Bunu denetleyecek,
kaidesi üzerinde itibarlı bir esere dönüştürecek yegâne şey; adalet; adil olan
yasaların istikrarlı dokunuş, seslenişi, önerileri; izaha davet edişleri
olacaktır. Buna inanıyorum; yüreğimle, beynimle, elli yıldan bu yana dönüşümü,
ilerleyişi, aksamaları, zıtlıkları, bozulan yeminleri izleyen bir insan örüşü
ve algısıyla; inanıyorum…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder