27 Eylül 2017 Çarşamba

62 GÜN GİBİ...


Kamera; Güven

Başkonuğum,Aziz öğretmen



Kamera; Güven


62 GÜN GİBİ
-----------------------

  Çeyrek yüzyılı bir arada, birbirimizden haberdar olarak geçirdiğim bir dost; Aziz öğretmen atölyeme uğradı. Bir gece önce telefonla konuşmuştuk. Belli ki onu merak etmiş olmamı önemsedi ve tedavi süreci bitmemiş olsa da, halsizliği tam olarak geçmemiş.

  Bir öğretmenin nezaketiyle kapıyı vurarak girdi içeri. Tam da kahvaltı anında; oysa o çoktan yapmış kahvaltısını. Gece atıştırmalarım; yiyecek yemelerim çocukluğumdan bu yana devam ettiği için, kahvaltıyı geç yapma alışkanlığı geliştirdim. En kıvamı;09–10.00 saatleri arasında yapılan kahvaltı oluyor.

  Sanırım, Aziz öğretmen de yaptığım kahvaltının tadını çıkartıyor oluşumun farkında ki; bir yudum da bana uzat, diyerek dostluğa yakışır bir iletişim diliyle; “ Özendim” dedi. Özenmeyecek gibi de değil; Destereciler fırınından aldığım sarı ekmek, bir gün bekleyince daha da yenir hale geliyor.

  Küçük bir ekmek parçası üzerine önce tereyağı, sonra beyaz peynir, pazardan aldığım tarla domates ve biberi; Uçmakdere Mehmet Beyden aldığım el yapımı zeytinler; deymen benim gamlı keyfime…

  Söz sözü açtı. Kahvaltı üzerine çay ve sohbet harmanlaması yapılırken; Aziz öğretmenin gördüğü tedaviye geldi sohbet; istesek de istemesek de… Yıllar oldu; kim bilir kaç kür, kaç hastane yolculuğu yaşadı Aziz öğretmen.

  Psikolojik olarak epey yorulmuş. Duyguları her an gözyaşlarına etki yapacak durumda. Onun en önemli özelliği olan, fıkra ve şiir kültürüdür. Ya bir fıkra, ya da bir şiirle katkı verir; sohbet dem tutmuş, kıvama gelmişse…

  Bu sefer, bir şiirle katkı yaptı. Celal Sahir Erozan’ın 52.Yıl şiirini, Aziz öğretmen kendi yaşına göre uyarlamış. Sadece yaş kısmını değiştirmiş. Şair,52 yaşından söz ediyorken, Aziz öğretmen 62 yaşından söz ediyor.

  Şiir de şiir ama bir yaşam öyküsü adeta;

“ Hâla yaşım genç ama vücudum ölgün gibi
Bütün acı günlerim aklımda, bugün gibi.
İçimde hayata küskün, dış yüzüm düğün gibi.
Elli iki yıl geçti; Elli iki gün gibi…

Doğmayan hülyaların saçlarını taradım,
Ezop gibi fenerle gündüz insan aradım
Ne kendime yar oldum, ne kimseye yaradım
Elli iki yıl geçti; elli iki gün gibi…”

Güven Serin 


Hiç yorum yok: