ÇOK
KIZDIRIRSAN BİR KIZI!
İstanbul, yorucu kalabalığına rağmen sanatsal devinimini hiç
ara vermeden devam ettiriyor. Nüfusun çokluğuyla doğru orantılı olmasa da, her
daim dünya sanatından birçok etkinliği bulmak mümkün bu kadim şehirde…
Sabancı Müzesi,
Modern Sanat, Pera Müzesi, ARTER, Galata Salt; bu mekânlarda bitmeyen yaşamsal,
mekânsal ve sanatsal devinimlerin yanında, kendinize yer-yurt edinme biçimine
dönüşecek ciddi, psikolojik etkilenmelere de açık olmak gerekiyor.
Şimdi, bu şehrin
bitip tükenmeyen şölenleri, gösterileri, geçmişten bu güne taşıdıkları
doğallıklarının yanında, mimari, tarihi ve mitolojik hikâyelerine bir yenisi
daha geliyor. 5–13 Ağustos arası; bu yıl ilki düzenlenecek, Restore Filmler gösterilecek.
Dünya klasiklerinden
seçilen filmler; Beykoz Kundura Restore Film Günleri adı altında, canlı müzik
ve sessiz filmlere de sahnelenecek. Sanat yönetmeni Nagehan Uskan
küratörlüğünde hazırlanan restore edilmiş filmler gösteriminde yer alacak yapıtlardan
birisi de, John Cassavates’in Gölgeler eseri olacak.
Gölgeler,58 yıl önce
çekilmiş, izleyiciyle buluşmuş, şimdi tam da gölgelere sığınmışken, geçmişin
içinden çıkartılıp, iyi bir yapıtın kendi başının çaresine bakacağının ispatı
gibi günümüzün seyircisiyle buluşacak hale getirilmiş.
Burada ki etkinliği
görmek, oraya katılmak, katılabilmek; insan ruhuna, hareketsizliğine; kısacası
durağanlığına iyi geleceği gibi, insanın insana, sanat dallarına ve iyi
yapıtlara ne kadar çok ihtiyacımız olacağını da görmek, anlamak mümkündür.
Beykoz Kundura
Restore Film Günleri bir başlangıç, bir sıçrama bile olabilir. Yetinme ile
kirli, işe yaramaz nice bilginin, filmlerin, videoların cirit attığı dünyamıza
bir katkı-ayar; belki de güzel bir filtreleme çalışması gibi bir yenilik
getirecek bir oluşum…
Burada gösterilecek,
izleyiciyle yarım yüzyıl sonra buluşacak olan Gölgeler; günümüzün sosyal
yapısına oldukça önemli mesajlar; mesajdan öte bize rehberlik yapabilecek,
sanatsal duruşumuza yeni doğallıklar etkileyecek bölümlerle, iyimserliği,
hafife aldığımız yaşamları; insanları, işleri; dansçı kızların şarkılarıyla
güzel bir şovla anlatacak;
Çok kızdırma bir kızı
Bulursun karşında belayı
Akıllıca atmasan adımını
Oynatır parmağında seni
Oluverirsin bir enayi.
Sanatsal yapıtların
işlevlerinden birisi de budur; sosyolojik sancıları, algıları, başımıza bela
olan yaşam biçimlerini hatırlatmak. Bizi vazgeçirmek; kötülüğün, kabalığın,
sahte ve çirkin gururun eşiğinden çıkarıp, gün ışığına, sadeliğin, hoşluğun,
dengelerin bağrına çıkarmak…
Bu dünya ve ülkemiz,
yeterince ağır adamlık, kadınlık gördü. Belli mesleklerin her daim yüceltilip,
kurban seçilmesi, övülerek, onların gerçek dünyalarından sapmalarına kadar
arızalı oluşumlar; körler köyünde ki tüm körlere gelen doğal ortam kadar doğal
gelmeye başladı.
Bu tür etkinliklerin
esas ve nihaiyi amacı bu olmalı! Zaman öldürmekten çok öte; eğlenmek, sınanmak,
eleklere, basamaklara, boyutlara dokunmak. Dinlemek; duymak-işitmek ve harekete
geçmek! Devinimin işlevsel hale gelişini, seyirci, yönetmen, oyuncu gözüyle
bizzat izlemek…
Bu filmde, Sartre
hayranları var oluşçu felsefeyi de bulmaları mümkün… Yani, düşünen, irdeleyen
bir canlı olan insanın varlığının veya var olmama olayının farkında olduğunu da
işitmek.
Beykoz Kundura
Restore Film Günleri, zili sizlerin, bizlerin için çalıyor. Vakitsizliğin,
uyumsuzluğun, algısızlığın ortaya çıkartılıp yaşamsal hazların geçiciliğiyle
kalıcılığı arasında bir uyum, tuhaf bir denge tutturma becerisi yine insanın
kendi içinde ki muazzam iradede gizli.
Sanırım, bu filmden
sonra en çok, güç, kas gösterisi içinde bulunan biz erkekler; kulaklarımızda
şov yapan kadınların şarkı sözlerini bir avuntu, bir korku algısıyla mırıldanıp
duracağız;
Çok kızdırırsan bir kızı
Bulursun karşında belayı…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder