23 Haziran 2017 Cuma

ÖLÜMDEN BİR GÜN ÖNCE



ÖLÜMDEN BİR GÜN ÖNCE…
-------------------

  İnsanın ölümü bir başkadır! Hele son sözler; bakışlar gibi keskin ve kalıcıdır… Yakın akrabalar, dostlar için de önemlidir; ölümden önce söylenen sözcüklerin manası. Bir anda mitolojik bir öyküye dönüşür; şaşırtır hikâye anlatıcılarını bile…

 Bakışın manasından tutun da, öleceğini anlamıştı; verdiği son mesaja, gülümsemeye, burukluğa, son tada kadar; her şey; resmin kalıcılığı gibi; en pahalı esere dönüşür. Üstelik satışa sunulmayacak; hiçbir müzayedeye girmeyecek bir son hatıra eserine dönüşür.

  Herkesin ölümden önce gördüğü bir insan vardır yaşam içinde. Onların bakışlarını, hareketlerini kendimizce yorumlayıp;”evet, bize bir şey demek istedi; bir miras, istek bıraktı.” İnancı içinde, tüm yaşam-yaşamı boyunca bizi etkilemediği kadar çok tesirin altında, ant içmiş bir ruha dönüşme çabaları içinde kıvranıp dururuz.

 Böyle bir notu bir zamanlar bende okumuştum. Son mektup da diyebiliriz. Ölümden önce ki gün içinde yazılan; üstelik imla kurallarına bile dikkat edilmiş; son sözcükler; bir emaneti anlatıyordu.

 Paylaşmak istediğim ise son sözlerin en çok edebiyat alanında yaşam savaşı veren; şairlere, yazarlara aitlik hissi yarattığına dair olacaktır.

 Abidin Dino’nun ölümünden birkaç saat önce söylediği; yazdığı son mısra diyebileceğimiz o minik sesleniş; “ Ölüm mü? Ne büyük buluş!” Ağır hasta ve yüksek acılar çeken bir şairin büyük buluşu gibi geldi bana. Hipnotize dolmuşçasına takılıp kaldım o muhteşem korkusuzluğa veya çaresizliğin çare üretim sanatına…

 Ya Goethe’nin son sözcükleri? Sevgilinin eline sımsıkı yapışması… Pencereyi açın, diye seslenişi… Tama fazla ışığı çağırması; ölümü kutsaması adına…

  Cemal Süreya’nın yedi kırlangıç ömrüne mühür basmış bu şairin, ölümden önceki; Tanrı ile konuşması;

Ölüyorum tanrım; bu da oldu işte/Her ölüm erken ölümdür, biliyorum tanrım/Ama ayrıca, aldığın şu hayat; fena değildir/Üstü kalsın…

 Derken, daha yaşayacağı birkaç kırlangıç ömrünü Tanrıya iade etmesi; kaç ölümlünün başaracağı şeydir? Birada, beş parasız ve bazen önemsiz sayılan edebiyatın gizemi girer devreye; şairini, hikâyecinin eserini; sonsuza kadar dayanacak mumyalamak ister…

 Kırk Bir yaşında ve ölümünden bir gün önce 128 Dikişli Şiiri yazan; söyleyen Didem Madak; da aynı şeyi yapar; hikâyesini, bedenden geriye kalan ruhu şiirinle birlikte bırakır; hediye eder;

İlk defa bu kadar sağlam yazıyorum.

Tutam tutam saçlarımı savuracak şarkılar.

Öyle şimşek çaktı gece
Ben sonu Z harfi olarak düşündüm
Son harf olarak
Ben zeni düşündüm ahbap.

Güven Serin 

2 yorum:

Makbule Abalı dedi ki...

İnsan yaşamının bir özeti, bir toparlaması gibi.
Bazen bir bakış, bir tebessüm, bir el sallama da" hayata veda" gibidir.Yazarların, şairlerin vedalaşması da daha şiirsel, daha düşündürücü oluyor.

GÜVEN SERİN dedi ki...



Zamanlar ötesine;belki de zamansızlığa ait oluyorlar... Teşekkürler sevgili öğretmenim.