3 Aralık 2016 Cumartesi

ZAMANIN KISA TARİHİ




                                           ZAMANIN KISA TARİHİ


Stephan Hawking’i zirveye taşıyan; tüm dünyaya duyuran bir çalışmadır; Zamanın Kısa Tarihi… Bugün 74 yaşına gelen Hawking hastalığı ortaya çıktığında 21 yaşlarındaydı. Doktorlar iki yıllık ömrünün kaldığını söylemişti.

  Onun kendisine inandığı gibi ona da inanmış; sevmiş birisi vardı; Jane Hawking… Tıp Dünyası hastalığına Motor Nöron hastalığı ismini vermişti. Ağır ağır çürüyecek; eriyecek kasları onu gelinen duruma getirdi. Önce yürüyemedi; Sonra konuşamadı. Görme ve duyma duyularından başka bir şeyi kaldı mı derseniz;

  Evet; derim; kesinlikle; düşünme gücü… Onun da ısrarla söylediği şey;

“ Hayat ne kadar güç-zor görünse de… Her zaman yapabileceğin ve başarılı olabileceğin bir şey vardır.” ; “ Nefes aldıkça umut vardır.”

   Zamanın Kısa Tarihi isimli kitabı 10 Milyondan fazla satar. Artık tüm dünya biliyordur onu. Düşüncenin ilim, felsefe ile buluşmasının sınırsızlığını anlamaktır Hawking felsefesi. Bir konferansta bunun üzerine şu sözcükleri sıralar;

  “ Biz kimiz? Niçin buradayız? Eğer bunun insan aklının nihai zaferi olacağını bilseydik… Böylelikle tanrın aklını da bilebilirdik.”

  Bu konferansta ona birçok sorular sorulur. Birisi de;

“ Profesör tanrıya inanmadığınızı söylediniz. Size yardım eden bir hayat felsefeniz var mı?”

  Cevap verir Hawking;

“ İnsan çabasının bir sınırı olmamalı. Hepimiz farklıyız… Yaşam ne kadar zor görünse de; her zaman yapabileceğimiz bir şey vardır.”

  Başkasının bakımına muhtaç; on yıllardır tekerlekli sandalyeye bağlı ve elektronik aletler sayesinde göz refleksleriyle konuşan bu insan; insanın tanrıya ulaşma; onu bilme ve kim olduğumuzu anlama çabaları, milyonlarca insanın anlamayacağı uzaklıkta…

 Tıpkı, yıldızların, galaksilerin uçsuz bucaksızlığı kadar uzak… İlim böyle bir şey; en gelişmiş canlı olan adına insan denen biyolojik varlığa bir de ruh ekliyor; sınırsızlığa uçacak ve oradan aldığını, öğrendiğini insanlık borcu olarak dünyaya bırakacak; bir de dip notu düşecek;

“ Hawking bugün 74 yaşında. Hiç de emekli olmayı düşünmüyor…”

İngiltere kraliçesinin verdiği şövalyelik nişanını reddeden Hawking, belki de Ortaçağ geleneğinden esinlenen bu nişanların, bağlayıcı, kontrol edici; sınırlayıcı taraflarını da reddederek, çalışma alanının İngiliz sınırlarından çok öte evreni anlattığı da kanıtlamak; işaret etmek istemiştir.

 Aynı nişan bizim eski Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’e verildiğinde koşarcısına gitmişti… Siyasetçiyle, bilim insanı arasında ki farkın irdelemesini de yapmayı düşünebiliriz.

  Hawking’i mutlu eden şey; onurlu kılan şey; büyük salonları dolduran alkışlar değil; ona sorulan sorular ve o kıymetli soruları, eleştirileri cevaplamak için zamanı bile durdurmayı göze alan ilim insanının ruhsal ve bedensel emeği…

 Bizim de dünya çapında bilim insanlarımız var. Bunları hangi büyük salonlarda ağırladık? Onları esas olan kalıcı mutluluğun sorularıyla onurlandırdık?

  Aziz Sancar’ı sadece ödül aldığında hatırladık! Hâlbuki her fırsatta büyük salonlarda, bin bir rica ile ülkemize çağırılmalı. Bilim adına; ülke insanımızın ruhlarına baskı yapan büyük kaos, karanlık ve çelişkiler adına…

  Ali Kuşçu’yu ne kadar tanıyoruz? Tanıttık? Felsefesi, matematik anlayışıyla ilgilenip üniversite, lise; hatta halk seviyesine getirebilecek titizliği gösterdik? Oktay Sinanoğlu’nu? Ölünce insanlar unutulabilir. Ama ilim, sanat, felsefe; ölümsüzlükle ödüllendirilmiştir; sadece uygar dünya; ülkeler bunu görebilir, duyabilir ve anlayabilir…



Güven Serin 

2 yorum:

Makbule Abalı dedi ki...

Stephan Hawking- dünya çapında bir bilim adamı. Yaşam öyküsünü ilk okuduğumda çok şaşırmış, büyük hayranlık duymuştum. Bedeniyle ilgili pek çok işlevden yoksun bir insanda olağanüstü bir beyin gücü, inanılmaz bir sabır ve irade.
İlkeleriyle saygın bir insan, mücadeleci bir ruh. Hayata meydan okuyor adeta.

Bizde de ne çok gizli yetenek var. Üniversitelerimizin sosyal işlerle ilgili birimlerinin köklü araştırmalarına çok ihtiyaç var. Muazzez İlmiye Çığ 100 yaşına rağmen konferanslarına devam ediyor.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Bilim,bilgi her daim peşinde koşulacak,önünde saygıyla eğilinecek bir güç;teşekkür ederim Makbule öğretmenim