İLLA Kİ ADALET!
------------------
Siyasetin milletin
kaderini etkilediği bilinen bir gerçektir. Halkın siyasi kararları da
siyasetçiyi… Hal böyle olunca, yetki güce dönüşürse; bugünün olduğu gibi; güç,
önüne geleni süpürmeye başlar.
Nasıl ki, iğne
batınca çok canım yandı diye avazımız çıkıyorsa, çuvaldız batanları, uzuvları
kopanları, canları gidenleri, yuvaları dağılanları da adalet ile teskin
edeceğiz. Sadece teselli mi?
Hayır! Yüz bin kere hayır? Adalet ile duygulandırıp,
onurlandıracağız. Böyle yapmak zorundayız! Çünkü bıçağın kemiğe dayandığı an;
canlıların topyekûn ve sıra dışı davranışları çıkar ortaya.
İlerici, adil siyaset
yapmak için, çok iyi konuşma yeteneği, siyaset bilgisi yetmiyor. Tıpkı adil
olmak; adalet dağıtmak için sadece hukuk bilgisinin yetmediği gibi… Tarihsel
bilgiler, edebiyat, felsefe; en az diğer bilimler kadar gerekli ve bilinmesi
gerekiyor.
Bir örnek vermek
istiyorum; Rabelaıs’ın kahramanından; Düşmanı köşeye sıkıştırmışlar,
alabildiğine yok ederken, kahramanlardan birisi seslenir;
Devam edelim mi? İşin başında ki komutan seslenir; Hiç
gerekli değil! Gerçek askerlik sanatı gereğince düşmanı umutsuzluğa düşürmeliyiz,
bıçak kemiğe dayandı mı, düşman yıpranıp tükenmekte olan gücünü ve yüreğini
yeniden toparlayıverir.
Hiçbir kurtuluş
umudu kalmaması, bitmiş tükenmiş insanları diriltip kurtaracak olan ilaçların
en iyisidir. Nice zaferler, yenenlerin elinden kaçıp yenilenlerin eline
geçmiştir, çünkü yenenler hak ettikleri kadarıyla yetinmeyip her şeyi çiğneyip
yok etmeye çalışmıştır.”
Bu edebi, felsefi ve
askeri görüş karşısında kim “ret” hakkını kullanabilir? Ahmaklar mı? Gözü, kin,
nefretten görmez olanlar mı? İçlerinde ki kuşkuları hiçbir zaman akılla, ilimle
desteklemeyenler mi? Yoksa bu yazılanlara gülüp geçenler mi?
O zaman, gülmeyi
seçin derim! Nasıl olsa, düşünmemiz, mantıktan çok hissiyatların, kalıplar
halinde ki tekrarlarıysa; gülün! Zaden yazar da bunu ekleyiveriyor şiirinin
sonuna;
Gülen kitap yeğdir ağlayan kitaptan
Gülmektir çünkü insanı insan eden…
Edebiyat bazen
güldürür, bazen kafa karıştırır. Kimi zaman ise düşündürür; tıpkı düşsel bir
tekkenin büyük kapısı üzerinde ki yazıt; yani kitabede yazılmışlar gibi;
“ Girmeyin buraya, ikiyüzlüler, yobazlar, kartlaşmış
maymunlar, kalleşler, yağ tulumları…
Yampiri çarpık
boyunlular, odun kafalılar, hödükler, sahte çilekeşler, takunyalı kara
böcekler, kürklü dilenciler, sefa pezevenkleri, kayış suratlı, şiş göbekli
fitne tellalları, gidin başka yerde satın dolaplarınızı.
İğrenç dolaplarınız,
kötülüklere boğar çayır çimeni, yalan dolanlarıyla türkülerimizi bozar iğrenç
dolaplarınız.
Girmeyin buraya,
doymak bilmez hukukçular."
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder