6 Şubat 2016 Cumartesi

DUYARSIZ MECLİS ÜYELERİ


Kamera; Güven   Tekirdağ


Kamera; Güven   Tekirdağ

DUYARSIZ MECLİS ÜYELERİ

  Tekirdağ Süleymanpaşa Belediyesi belki de bu şehir için Rönesans denecek değişimlere imza atmaya ÇALIŞIYOR… Çalışıyor diyorum; bu şehrin terkedilmişliği, çöle dönmüşlüğü öyle birkaç ay, yılda değişemez…

  Kayseri, yıllar önce uygar bir şehir görünümüne kavuşsa da, gece yaşamı, sosyal ve eğlence hayatı, halen kendi içinde çelişkilerle doludur. Eskişehir’in uygarlaşma mücadelesi neredeyse yarım yüzyıldan bu yana devam ediyor. İzmir, İstanbul ise yüzlerce yılın büyük gizemli enerjisiyle rakipsizdirler.

 Ya Tekirdağ? İşte, şimdi bu şehre müzik giriyor; BİSANTHE ODA MÜZİĞİ FESTİVALİ…

  Kısa konuşmasını yapan Süleymanpaşa Belediye Başkanı Ekrem Eşkinat; “ İki marka yaratacağız; birisi Bısanthe, diğeri ise Rodosto.” Her ikisi Tekirdağ’ın kadim zamanlara ait isimleridir. Tıpkı, bugünün Işıklar Dağının kadim ismi; GANOSLAR gibi…

  Yılmaz İçöz Sahnesinin girişinde hazırlanan küçük kitapçığı elime alır almaz, başka kadim zamanların sarhoş rengi yayılıyor ruhuma. Leylak,Menekşe,Levanta; Galibarda ve Ametist renklerini temsil eden mor deryası bir renkte hazırlanmış küçük kitapçık, Süleymanpaşa Belediyesi Bısanthe Oda Festivalini duyuruyor. Genel Sanat Yönetmeni Yalçın Küçüğün olduğu festival, başka bir açıdan tam bir hayal kırıklığı yaratıyor.

 300 kişilik Yılmaz İçöz Kültür Merkezi dolmuyor. Neredeyse yarısı boş… Elbet, bardağın dolu tarafına baktık. Arkadaşlarım, İlyas Bey, Erdinç Bey, her zamanki yerimizdeydik. Elimizdeki ametist, galibarda, leylak renkli kitapçığın telaşlı, heyecanlı hali bütün bedenimizi çoktan sarmıştı.

 Sadece biz mi heyecanlıydık? Hayır; Kemanlarda; Ceren Gürkan, Gizem Gülmez, Ayşen Tözeniş, Ezgi Karasu, Viyola da Verda Öncü, Burak Kayan, Viyolonsel de Burak Ayrancı, Kontrbas da Ceren Akçalı, Klavsen de Müge Hendekli ve onları seyirci koltuğundan izleyen Kemal Küçük…

  Büyükşehir Başkanı Kadir Albayrak, Süleymanpaşa Belediye Başkanı Ekrem Eşkinat eşleriyle katılmıştı. Birkaç meclis üyesinden başka, birkaç belediye personeli…

 Şimdi, tam da burada haykırmak istiyorum; SAYIN DUYARSIZ MECLİS ÜYELERİ, pek sevgili BELEDİYE PERSONELİ, belediyenin neredeyse bir şehir Rönesanssı gibi başlatmış olduğu bu değerli festivalden sizin haberiniz olmazsa, sizlerin desteği eksik kalırsa; halkın nerede olmasını istersiniz?

 Klasik müzik henüz bu şehir için kendi reformunu yapmadı! Yapamadı! Burayı, sadece ikametgâh, çocuklarına eğitim yeri olarak kullanan, zengin görünüşlü yoksulların ne burjuva ne de aristokrasi yürüyüşüne çıkamamış olmasının hazin öyküsüdür; bu hikâye…

 Duyarsız Meclis Üyeleri ve pek sevgili eşleri; neredeydiniz? Leylak, Menekşe renkli kitapçığın geçmişe, müziğe, sanata ve güne kattığı bu güzel başlangıç gecesi, bir dizi, bir gevezelik peşinde; bir başka ŞEHRİ Mİ kurtarıyordunuz?

 Hocanın fıkrasında ki gibi; ilk önce hırsızdan başladım. Halbuki hocanın evine giren hırsızı kimse sorumlu tutuyordu. Bütün komşular, hocanın kapısı sağlam mı, kilitli miydi; onun üzerinde duruyordu.

 Hoca da onlara, hırsızın hiç mi suçu yok? Düşündürücü sorusuyla, mizahın sonsuz ve zarif gücünü gösteriyordu.

 Her iki başkana seslenmek isterim; halkın eksikliğini hoş karşılamanızı isterken, kendi Meclis Üyelerinize, personelinize bile anlatamadığınız bu değerli FESTİVAL, konusunda sizlerin hiç mi SUÇU yok?

 Sayın başkanlar; bürokrasinin soylu tarafına, en zirvesine çıkıp oturmanızı saygıyla karşılıyorum. Fakat halka inmenin ne büyük lütuf olduğunu, sizlerin Oda Müziği Festivalinde irdeleye biliriz.

 Koskoca Beethoven, klasik müziğin zincirlerinden kurtulup Pastoral Müziğe; doğaya, tabiata ve halka; hüzünden başka, neşeyi, coşkuyu da duyurmuş, hücrelerine işlemiştir.

 Laf aramızda dostlarım; BISANTHE ODA MÜZİĞİ FESTİVALİNİN ilk gecesi, 2011 yılında A.Ceren Gürkan tarafından kurulan; Cemerata Barok İstanbul, soluktan öte nefes, rüzgâr, gün ışığı, gece huzuru; yani müziğin gösterisini yaptılar.


 Güven Serin 


1 yorum:

https://www.blogger.com/blogger.g?blogID=7374168482621215247#usersettings dedi ki...

Sevgili dostum, yaşamın ritmi bu. Bu ritmi, ruhun derinliklerinde duymak da; sade ve yalın insanlara özel bir hissediştir. Bürokrasinin sığ gölgesinde soluklananlar, sanatla ve sanatın evrene kattıklarından bihaber yaşarlar. Oysa içimizde bir ülke vardır, bir ruh coğrafyası;yaşadığımız sürece bunun sınırlarını arar dururuz. Birey olup da bu ülkeyi bulabilenler, taşların üstünden akan su gibi rahatça kayarak iniş çıkışlara yayılır, yuvalarını bulmuş olurlar. Bulmayanlarda sadece yaşam sahnesini dekor olarak kullanırlar,tıpkı politikacılar gibi..

Olcay Kasımoğlu