Kamera; Güven Pera Müzesi
Üç Aşk Şarkısı
Harbiye Pera'ya, Pera Harbiye'ye oldukça yakın;
yürüyüş mesafesi yani. Bedene hareket iyi gelir...
HARBİYELİ OLMAK
Ne anlama gelir
acaba? Kara Harp Okulunun öğrencisi olmak mı? Yoksa İstanbul Şişli’nin bir
mahallesi olan Harbiye’de yaşamak mı? Belki de, Muhsin Ertuğrul Tiyatrosunun,
Cemal Reşit Rey Konser Salonunun, Lütfi Kırdar Kongre Merkezinin olduğu
mekânların bulunduğu bu yere gıpta ile bakmaktır…
Hiç olmazsa yılda
birkaç kez Harbiyeli olunabilir. Yılda birkaç kez Harbiyeli olmanın kıvancı,
Muhsin Ertuğrul Tiyatrosunda Ayaktakımı Arasında oyununu seyircisi olmadan
başka bir şey değildir anlatmak istediğim.
Harbiyeli olmayı
insanların tercihlerine bırakıyorum. Kimisi Kara Harp Okul sevdalısı, bu
vesileyle orduya, askere duyulan yüksek güven, sevgi seslenişi yaparken,
kimisi; benim gibi, toplumun durağanlığını, sessizliğini tiyatro, söyleyişi, konserlerle
canlı, düşünür, sorgulayan hale getiren Harbiye onuru taşımak…
Kendini arayan,
dünya denen büyük organizmada yaşamını ağırlaştıran yüklere karşı her insan
hafifletme, dinlenme, bir başka çıkar yol bulma telaşı ve arayışı içindedir.
Kimisi, müziğin notalarına, bestelerine sığınır. Kimisi, renklerin tuvallerine,
biçim ve formlarına… Bazıları hiç bitmeyen kavgaların nefretlerine…
Harbiye Muhsin
Ertuğurul Sahnesi 498 kişilik kırmızı koltuklarla yamaçtan vadiye iner eğimiyle
seyirciyle buluşuyor. Burada sadece tiyatro oyunu izlemek marifet değil elbet.
Oyunun içinde oyunlar varsa, görgünün içinde görgüler, öğrenmenin içinde de
öğrenmeler vardır.
Ayaktakımı Tiyatro
Oyununu Harbiye Muhsin Ertuğurul Sahnesinde izlerken, aynı zamanda oyun saatini
bekleyen, rahat koltuklarda, sıcak bir kahve düşünceleri içinde olmanın
düşünürü, yazarı, şairi olmak; her insanın yaşam sıkıntılarına ciddi bir katkı
sağlar.
Büyük telaşı
bırakıp, zaten yeterince “zaman öldürme” cinayetleri işlemiş olmanın
tecrübesiyle kendiniz için sanatın kukularını duyumsayarak, dokularına
elleyerek ve barışçıl olmaya bir adım daha yaklaşma cesaretiyle Ayak Takımı
Arasında Oyunu, sadece oyun olmaktan çıkar.
Maksim Gorki olur.
Muhsin Ertuğrul olur. Hani “ yarın kıyamet kopsa, bugün yine tiyatro açarım.”
Diyen Muhsin Ertuğrul…
Peki, niçin Maksim
Gorgi olmak istesin insan? Toplumun dibine itilmiş insanları, sokakları,
mahalleleri anlamak için Maksim Gorki oyunu izlemek yetmiyor. Tiyatro bugünün
eksik kalan insan sorgulaması, keskin ve kararlı iradesine de nazikçe katkı
yapıyor. İşte bu yüzden, yeni, yepyeni mahalleler, dev duvarları olan yalılar
kurulurken, şehirlerin kenar mahallelerin, merkezden ne kadar çok olduğunu da
bilmek, bilmenin ötesinde bunu adaletli bir düşünce içinde anlamak; her insanın
sorumluluğu görünse de, yazarın en az sanatçılar kadar sorumluluğu vardır.
Bu sorumluluk içinde
izledim Ayak takımı Arasında oyununu, dibe vurmuş insanları ve insan denen
canlının kapıldığı fırtınadan, selden, gururdan, kibirden, cehaletten ancak
yepyeni öğretiler, değişimler sayesinde çıkabileceği şansını da yakalayacağını
gözler önüne sermek isterim.
Bir geceliğine
Harbiyeli oldum. O büyük Harbiye Müzesinin yanından gecenin süzülüşü gibi
ilerledim.
Mustafa Kemal
felsefesine şükran duyarak; eğitimin, modernleşmenin en hakiki zaferlerin
sadece savaşarak, ordular kurarak değil;
aynı zamanda
üniversiteler, akademiler, spor salonları, tiyatro binaları, konser, opera
salonları, müzeler, bilim merkezleri, gözlem evleri ve özgür basına hiçbir
koşul diretmeden sunulacak yaşam, adalet hakkı sağlamaktan geçeceğini
kültürleştirerek olacağını bilen politikacılar yetiştirmenin erdemini,
insanlarımızın huzur öğretileri, mütevazilik kadar marjinal yaşam haklarını
bulacakları bir ülke arzusuyla Harbiyeli oldum.
Laf aramızda
dostlarım; üst tabakaya göre bizler de Ayak Arasında sayılırız; çoğu zaman
ayağa dolaşır diye bakışırız. Bilinmez ki; ayak takımı olmazsa bütün ışıklar, hizmetler,
düşler söner…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder