Kamera; Güven- İstanbul
Sanata sanatçıya teşekkür.
SAĞLIKTA REKABET
Dünya Sağlık Örgütü
bir bir haklı çıkıyor. Hareketsiz yaşamlar, yanlış beslenme ve stres neredeyse
tüm dünya insanını; insanlığı hasta etti. Hangi hastaneye giderseniz gidin;
AĞZINA KADAR DOLUP TAŞIYOR…
Gözlerimi kontrol
ettirmek ve sıkça kızarma, kaşıntı vermesini anlamak, erken teşhisin önemine
inanarak Tekirdağ merkezide olan hastaneden randevu almak için telefon ettim.
Yakın zamana randevu yok. Hastalar bir tek göz doktoruna hücum etmiş.
Göz muayenesinin
uygun fiyatta oluşu, hastanenin şıklığı, insanların yıllarca eziyet çekip,
eziyet ederek devlet hastanelerinde adeta fazlalıkmış gibi yaşam ve sağlık
kavgası vermesi nedeniyle özel hastaneler korkarak, çekinerek kabul edildi.
Rekabetin albenisi,
çekiciliği çoktur. Yarışa dâhil olmak, sağlık pastasından koca bir dilim almak
hüner ister. İlimin yanında ekonomik olmayı, nezaketi, görselliği, ilgiyi
yüceltmek ve istikrarlı bir şekilde döngünün vazgeçilmezi gibi yenilenmek
ister.
Hâlbuki Devlet
Hastaneleri en az özel hastaneler kadar ilerici, yenilikçi ve insan “hasta”
merkezli olabilirler. Kuruluş amaçlarında, yazılı kanunlarında bu olmasına
rağmen, bürokrasinin hantallığı, çalışan ve hizmet alana uzak oluşu özel
hastanelerin doktorunu, hemşiresini, hasta bakıcısını, teknisyenini yormuş,
yorgun düşürmüştür.
Yorulmuş bir beden,
rekabeti en üst seviyede yürütemez. Bu bilinse de, yorgun, bitkin halkımızın
dertleri de bitmediği için sağlık adına hangi şartlarda hizmet verilse de koşup
gidiyoruz. Kimi kavgayla, kimi nazla ve bazen de kibar suskunluklarla ihmal
ettiğimiz, insan yerine koymadığımız bedenimiz için MUCİZE arıyoruz.
Hal böyle olunca;
yani merkezde bulunan özel hastaneden randevu alamayınca devlet hastanesinin
kapısın çaldım. Göz doktoru için randevu almak istedim. En yakın randevu bir
hafta sonraya. Anlayacağınız, göz doktorları iyi iş yapıyor.
Hastanelerin
doluluğuna üzülmek mi yoksa sevinmek mi gerekir? Ne güzel şey; bir sürü insana
iş imkanı yaratılırken, inanılmaz bir ilaç sanayi desteği oluşuyor.
İşin diğer tarafı da,
bir toplumun sağlığa bakışı, bol bulduğumuz ormanları, denizleri harcadığımız
gibi bol olan güzel bedenimizin sağlığını ne duruma getirdiğimizi de anlamak
mümkündür.
Devlet Hastanesinde
de randevu alamayınca şehri Tekirdağ’ın biraz dışında; artık pek dışında da
denemez; İstanbul yolunda ki göz hastanesine gittim. Elbette randevu alarak…
Randevu saatim; 15:00. Muayene saatinden biraz önce gittiğim hastanenin
hastaları bütün koltukları doldurmuşlar. Neredeyse büyük çoğunluğunun gözden
öte birçok sorunu olduğu belli.
Güzelim kırmızı
koltuklara oturmuş insanların isimleri okununca kalkmakta zorlanıyorlar. Bir
arada, o yorgun, o bitkin ve şişman, zayıf bedenleriyle birbiriyle sohbet
ediyorlar;
Nerelisin? Nerede oturuyorsun?
Çoğu hastayı tek tek
inceledim. Nefes almakta zorlananlar var. Ama gözlerini de önemsemişler güya.
Son dakika da olsa, yaşamı biraz daha net görmek istemek herkesin hakkıdır.
Hastanenin temizliği,
albenisi ve en önemlisi zarafet saçan çiçekleri; yani kızları (çalışanları)
Siyah pantolon üzerine beyaz gömlek ve onun üzerine kırmızı yelekle; bir de
gülümsemenin hanımefendiliğiyle güzel bir şaşırtma yapıyorlar.
Oysa bizler böyle
şımartılmaya alışık değiliz; dostlar!
Rekabetin nerede
olduğu hiç önemli değil. İş, ticaretse, ister alım-satım, ister sağlık hizmeti
olsun; kuralları, kaideleri bellidir. Merkeze İNSANI almak! İnsan, önemsemeyi
sever. Bir çayı unutmaz. Uzatılan elin samimiyetini, içtenliğini anlar.
Bir de samimiyetin
içine akademik bilgi, adil bir müşteri-hasta ilişkisi girerse; tadına doyum
olmaz bu rekabetin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder