Kamera; Güven Selçuk
Roma Su Kemerleri ve Leylekler;geçmiş ile bu an;
geleceğe bir şeyler taşıyorlar ama önce bu an...
YAŞAMA ZEVKİ MERHAMET İSTER
Tam olarak nedir
merhamet? Başkalarının acılarını vekâleten yaşamak mı? Acımak, diğer insanlar,
canlılar adına duygudaşlık kurmak mı?
“ Arzu hayatın
yarısıdır, kayıtsızlık ise ölümün” diye hatırlatıyor Halil Cibran. Hayatı
oluşturan arzuların istikrarlı, ahenkli ve kalıcılık iksiriyle şereflenmesi
için merhamet olmazsa olmazlardandır. Çünkü içinde sevgiyi barındırır;
neredeyse tüm canlıların aradığı en nadide şeyi…
Sevginin tutarlılığı,
çeşitliliği merhametin saygınlığını, dik duruşunu da oluşturur. Merhametin en
hakiki, en kalıcı yüzü; alçak gönüllülüktür. Merhamet gösterirken, karşımızdaki
kişiyi, canlıyı alçaltmıyor sak yaşamın en hakiki zevkine; o güzel alış verişe
başlamış, nice yollar almaya başlamışızdır.
“ İnsan uygar topluma
geçiş ile birlikte güvenlik içinde yaşamak için sadece dürtülerden değil aynı
zamanda merhametinden de önemli ölçüde vazgeçmek zorunda kalmıştır.” Diyor
Freud.
Kendimi bildim
bileli amatörlüğün cesaretiyle bunun böyle olup olmadığını sorguluyorum.
Uygarlık, şehirlerdeki yaşamın yoğun hale gelmesi merhameti, komşuluk
ilişkilerini, sevgiyi öldürüyor mu? Geçmişin en ilkel yaşamlarının merhamet
anlayışı, sevgi ve komşuluk ilişkileri çok daha güçlü müdür? Bu soruları yine
merhamet ve felsefeyle irdelemek keyif verici olacaktır.
Geçmişe henüz izleri
kurumamış geçmişe kırk yıl önceye bile insek, insanlık laboratuarında eksik
veya fazla olanı görüp anlayabiliriz. Kırk yıl öncesinin yaşamları daha
sadeydi. Daha merhametliydi. Komşuluk ilişkileri daha canlıydı. Tamam; hepsi doğru! Ama niçin? Çünkü birbirine
muhtaçtılar…
Her evde köpek, kedi beslenir; bunun yüce bir
hayvan sevgisi olduğu; sadece böyle olduğunu düşünürsek yanılırız.
Köpek ve kedi
sevilirdi. Sevilmeyi hak ederdi. Köpeklerin koruyucu, uyarıcı seslenmelerine
ihtiyaç vardı. Kısacası insanlık o güzel hayvanlara muhtaçtı. Aynı şey kediler
içinde öyle; kırsal alanın faresi, aşeratı meşhurdur. Kediler köpekler gibi
muhtaçlığın inanılmaz dostlarıdır.
Bu hayvanlara ihtiyaç
azalınca, onların yaşam yerleri şehirlerde kısıtlanınca birden o değerli alış
veriş; o güzel merhametli sevgi kazaya uğradı. Burada hayvanların hiçbir kusuru
yoktur. İnsanın hızlı koşusunun büyük unutkanlığıdır bunun sebebi…
Pamuk yaşadığım
sokağın köpeği. Nereden geldi nasıl orada kaldı bilinmiyor. O bir hanımefendi.
Beyaz Kuğu gibi alımlı bir hayvan! Pamuk ismini ona kem verdi onu da kimse
bilmiyor. Pamuk ile birkaç kelime ile anlaşıyoruz. Sessizliğin sözcükleri o
kadar geniş ki!
Pamuk, nasılsın
kızım? Bu seslenişim ya o uyurken, ya dinlenirken, ya da ayaktayken oluyor.
Dinlenmeyi çok seviyor. Oldukça rahatına düşkün! Seslenişimi duyar duymaz,
gününe, saatine göre; gözleriyle beni duyduğumu, kuyruğuyla anladığını işaret
ediyor. Söz konusu biraz şımarmak, biraz sevgi, merhamet töreniyse; derhal
önümü kesiyor. Sadece ona dokunmamı istiyor. Dokunmanın ne büyük haz, işaret,
anlatım olduğunu bizden çok iyi biliyor. İnsanoğlu içinde mucizedir dokunmak;
eğer içselleştirilmişse, o dürtü sevgi ve olgunluğun sürecine gelmişse tadına
duyulmaz. Pamuğun başını birkaç kez dokunuyorum. O kadar…
O an konuşa bilse konuşacak… Seslerin ritmi, bakışın
derinliği bunu anlatıyor. Ya ben; içimdeki o doğal şey; güneşin altında,
çimenli patikalarda birlikte koştuğum köpek dostlarım, beslediğim keçi,
tavşanlar, güvercinler, kediler; hepsinin ateşiyle yanıp tutuşurken uygarlığın
gürültülü sessizliğine, kimyasallara, hijyen denen şeylere teslim olmamak için
yaşamanın ince çizgisini, o bir yudum iksiri ayarlama telaşında olmamın en
hakiki dengeleyicisine başvuruyorum;
Edebiyata, felsefeye
ve sezgilere…
Psikart Dergisi Mart
ve Nisan sayısını merhamete ayırdı. Merhamete dair çok şey bulacaksınız içinde.
Fakat asıl mesele, kendi içimizdeki derinliğe bakabilme cesaretinde.
Bugün yine Pamuğa
dokundum. Çünkü o öyle olmasını istedi.
“ Elveda olanın
coğrafyası da sokak olur diye bilmiş ve soğuk ve zalim ve merhametsiz cümleler
kurmayın. Cümleler yalnızca kelimelerle kullanılmaz, bazen de sessizlikle kurulur,
boşluğa kurulur ve cümle bazen susmak içindir. Lütfen susun! “
Haydar Ergülen de böyle istiyor; lütfen, mazeret üretmeyin!
Bazen susun; susmak da merhamet yolculuğudur belki…
Güven Serin
2 yorum:
İnsanın mutluluğu ”sevgi, merhamet ve vicdan” duygularıyla beslenirken;
Daha güzel bir dünya ve dingin bir mutluluk için; öğreti ve baskıya dayalı inanç ve değerler yerine ”açık, anlaşılır, vicdani” değerleri yaşatmak ve geliştirmek hedefimiz olmalı.
Bunlar oldukça gerçek sevgiye ulaşılır, mutluluk içimizdedir, yaşamımızın temel amacıdır.
Sevginin olduğu her yerde huzur, huzurun olduğu yerde mutluluk vardır.
Mutluluk bir duygudur, bu duygunun oluşumu ise düşünce şeklimizdir.
Pamukla kurulan diyalog bunun en iyi göstergesidir.
İçinde ''merhamet, sevgi, vicdan'' iletişimi var ve mazeretlere prim vermeyen engin bir bakıştan süzülenler...
Gerçekten, yaşamın beslendiği yer kesinlikle hissettiklerimiz ve hissettirdiklerimizin o ince çizgisinde, kendine soluk buluyor.
Evet Sevgili Güven;insanın kendini tanıması, hayatına sahip çıkması, yapması gerekenleri kendi iradesiyle yapması kadar güzel bir şey olamaz.
Pamukla yolculuğun, senin kendine yolculuğun aynı zamanda..
Derin ve duyarlı bir o kadar da edebiyata,felsefeye, sezgilere kucak açarak..En derin sevgilerimle...
Olcay Kasımoğlu
Sevgiye dokunmak çok anlamlı şey dostum. Sevgisizliğe o kadar yakın; her göçle yüz sevgi kazanırken,yüzlercesini de şarta,koşula bağlamak;insanlığın yolculuğunda yol olmuş;ne yazık... İşte,yerleşik düzenin,kentleşmenin;)kırı,doğayı,köyü yok saymayarak,onlardan süzüleni sımsıkı tutarak.) altın kuralı; "tanı kendini!" tanıdıkça,seçeneklerin bir avuc yaşamı da hemen yanı başımızda,kalp atışlarıyla birlikte ara tonları,ara tınıları bize göstermeye, dinletmeye başlar. Teşekkür ediyorum sevgili dost;fikre,irdelemeye,üretmeye katkıların daim olması ne güzel...
Yorum Gönder