Kamera Güven Antalya
AYAĞA KALKIN!
Zeno’nun Bilinci
zihni temizleyen uyandırma seslenişleri gibidir. İtalo Svevo 386. sayfasında
şöyle seslenir; tatlı uykunun ifadesiz donuk yüzlü insanlığına;
“ Ne güçlü şeydir
sözler! Zamanı aşar, geçmiş olaylara bağlanır.”
Geçmişi, sadece
ağıtlardan, efsanelerden ibaret saymak bugüne en büyük ihanet değil midir?
Öyledir efendim, tam olarak öyledir; çünkü bugünün arınmışlığı geçmişin büyük
titreşimlerinden, neredeyse sonsuz hatalarından faydalanmak zorundadır.
Ölü zamanlar belki de
hiç yoktur. Kendi yarattığımız zamanın matematiksel yolculuğuna, beden
yaşımıza, bilgi depomuza bakıp sırt dönerek yürüdüğümüz gelecek hep düşlerde
kalır; sırf bu yüzden; geçmişi ölü zamanlara bırakmış olmanın yaşayan ölü
tepkisizliğinden…
III. Napolyon Prusya
Ordularına boyun eğer ve teslim olur. Bunu fırsat bilen halk silaha sarılır;
tam bir halk harekâtıyla direnirler. Kadın, çocuk, erkek tekrar cumhuriyeti
ilan ederler. Bu direnişi ayağa kaldıran, halk hareketine besin taşıyan
yazarlardan birisi de Viktor Huko’dur. Halkına seslenir;
“ Ayağa kalkınız!
Her ev bir asker versin. Her kent bir ordu olsun. Gece
gündüz demeden savaşalım. Şehirlerde, dağlarda ve ovalarda savaşalım. Ateşkes
yok, dinlenme yok, uyku yok! Düşman, durma, dinlenme, uyuma fırsatı bulmasın
karşımızda. Despotluk özgürlüğe saldırıyor. Haşin olun ey yurtseverler!
Bir köylü
kulübesinin evinin önünden geçerken içerirde uyuyan bir yavruyu alnından öpmek
için, sadece o anda durun.”
O sıralar Seine nehri
kan akıyor. Parisliler köpek, kedi eti yiyorlar. At eti bulanlar şanslı
hissediyor kendini. Bu hallerine şükür ediyorlar.
Yıl 2013 büyük halk
hareketi; Gezi başlamıştır. İnanılmaz bir uyum; zor koşullarla baş etmenin
ideal yolculuğuna çıkış gibi; binlerce kuşun göç yollarında ki büyük ahengi
gibi; bilinen sosyolojik kavramları yerle bir edercesine; silahtan, kabalıktan,
öldürmeden uzak; dövülürken, ölüyorken bile…
Geçmişin diri
zamanlarından, günümüzden 145 yıl önce İstanbul gazetesinde bugünkü gazetelerin
cesaret edemeyeceği sanat ve uygarlık ilişkisi üzerine yazılar çıkıyordu;
“ Medeniyet âlemi
içinde bizi bedevi aşiretleri halinde gösterecek şeylerden biri de
memleketimizde güzel sanatların, yani mimari, heykel, resim ve müzik
sanatçılarının kıtlığıdır. Zira adı geçen sanatlar güzellik ve nefaset meydana
getirme esasına dayandığı için güzel sanatlar diye isimlendirilmiştir. Sanattan
mahrum millet medeni sayılmaz. Medeniyette geri kalanlar, medeni milletlere
yenilerek onların esiri haline düşerler.
Yaratma gücünün Doğu
sanatçılarının noksan yanı olduğunu sanmıyorum. Artık Türkler çekingen tarzda
ayak koyduğu bu yola karalı bir şekilde girmelidir. Her yıl güzel sanatlar
sergileri açılmalı. Sanatçılara mükâfatlar verilmeli.”
Şimdi bu zamanda,
bir yazar, şair; “ ayağa kalkın” diye bağırsa ne anlam ifade eder? İnsan
bahçeleri insanlık bahçelerine dönüşmesi için en az çeyrek yüz yıl geçmesi
gerekiyor; bugün doğan bir çocuğun görgü, şefkat, sanat ile yetişmesi ciddi,
uzun bir yolculuk. Bir de kısa yoldan mutlu olmak varken, ter kokularını soylu
ucuz parfümlerle bastırmak duruyorken, zor iş olmalı; medeniyet yolculuğunun
güzel uğraşları…
Güven Serin
2 yorum:
Hepimiz suçluyuz insanlığın yerlerde sürünüyor olmasında. ''Ayağa kalkın!'' diyen sanatçı, aydın hep olmadı mı? Kulakları tıkamak yerine, çıkmaza giden yol ile, aydınlığa giden yolun ayrımında, zor olanı başarmalıyız. Kısa yoldan mutluluk yutturmacalarına ödenen bedeller ortada.
Güzel yazıların için teşekkürler.
Haklısın.... İnsanlık,ateş gibi tam arınmış uygarlığa hiçbir zaman erişemeyecek gibi görünüyor... Kirletilmeyen tek şey ateş gibi... Yine de insanlığa bir parça ümit,bir damla su,yeşermek için doğaya bırakılacak tohumlar yeniden denemeye değer heyecanlarla filiz verip kendi barışlarını, savaşlarını insanlık gerçeğine uydurmaya devam edecekler... Büyük tiyatro sahnesinde bolca mendil bulundurmak gerekli,ama gülümsemeyi, güldürmeyi de zanaati iyi olan usta esnekliğinde bilerek...
Yorum Gönder