Kamera; Güven Pera Müzesi
TURUNCU MASA-İLAHİ KOMEDYA
Bir dinlence alışkanlığı, yürüyüşten sonra
küçük bir çay molası verdiğim yere; Tekirdağ yelken kulübüne geldim. Her
zamanki yere; kamış gölgeliğin, sıcak zamanların serin kalan çardağın altına.
Çardağın kamışları oldukça gevşek örülmüş. En küçük yağmurda şımarık yağmur
damlaları aşağıya süzülüyor. Sanırım orada oturanları kaçırtmakla oldukça
eğleniyordur aşağı düşen yağmur damlaları.
Yağmur ormanlarındaki
yağmurlar gibi neredeyse her akşam çardağın kamışlarını, gölgeliğin altındaki
mavi, kırmızı, yeşil, turuncu masaları ıslatmaya adet edinmiş gökyüzü, yine
alışık olduğu ıslaklığı tekrarladı. Bu sefer kaçmak, geriye çekilmek yerine,
Truva Savaşında on yıl direnen Sapartalılar gibi direnmeyi tercih ettim.
Etrafıma bakındım küçük
yağmur damlaları gri denize kalp atışı ritminde inerken. Çardağın altında henüz
ıslanmamış tek bir masa vardı; turuncu masa. Islanmama nedenini merak ettim.
Masanın üzerinde bulunan kamışlar daha sık örülmüştü. Ayrıca küçük, yeşil bir
sarmaşık tarafından da korunmaktaydı.
Yeni gelen çayımı ve
hafif üşüyen bedenimi turuncu masaya emanet ettim. Esinti güzeldi. Yağmur
damlaları daha da güzel… İstanbul istikameti griliğin sonsuza uzanan rengiyle
onurlandırılmıştı. Adaların bulunduğu yer de öyle; tıpkı denizin griliği gibi.
Balıkesir, Çanakkale tarafı aydınlığın beyaz, mavi renkleriyle donatılmıştı.
Sanki arz en dipte,
gri gökyüzü sonsuza, Dante’nin sevgilisi Beatrice ile çıkacağı, ilahi ışığa
doğru akıyordu. Grilik garip bir duygu uyandırmıyordu. Tam aksine, Çanakkale,
Gelibolu, İda Dağları üzerindeki beyaz, mavi ışınlar gece ile gündüz, hüzün ile
coşku kadar hoşluk veriyordu.
Dante’nin İlahi
Komedya isimli eserindeki yolculuğunda ona rehberlik eden çok önemli bir şair
vardı. Virgil. Sözcükleri sonsuza uzanan boşluk gibiydi; içinde, yıldızlar,
gezegenler, güneşler dolu; katmanlar arası dolaşan Dante gibi insanı; adeta
büyülüyor.
Turuncu Masanın henüz
ıslaklık ile tanışmamasını fırsat bilip uzağa, ufkun bittiği yerlere kadar
uzandım. Ufkun ötesindeki Burgaz Ada’yı, kalpazan kayayı görün gibi oldum.
Sonra, ışığın olduğu yere; İda Dağlarına, Çanakkale Truva şehrine gittim. Truvalılar,
Sapartalılar çoktan geri çekilmişler. Yaşamın içerisine, hikâye, masal olarak
süzülmüşler.
Zeus bile savaşı
seyrettiği tepeden uzaklaşmış; şimdi çam ağaçları, yakı çiçekleri, yaban
karanfilleriyle süslenmiş bu tepeler insanlığın bitmek bilmez kazanç hırsıyla
Truva Savaşından daha büyük savaşlara tanıklık ediyorlar.
Turuncu masa hâlâ
ıslanmadı. Kırmızı, yeşil masalar çoktan ıslaklığa teslim oldular. Yağmur
damlaları denize ses çıkarmadan sadece düşme anının küçük hokkabazları gibi
sıçrayacak gibi yapıp sıçramadan büyük suyun içinde, bir bütünün gururuyla
çoğalıyorlar.
Denizlere hâkim
Poseidon mutlu olmalı. Bu dünyanın en görkemli ve en keşfedilmemiş yerleri
sularla kaplı olan yerleri. Bilim insanlarının söylediğine göre denizlerin
incelenebilen kısmı sadece % 10’luk bölümü… Esas büyük gizem, derinlerde, tuzlu
ıslaklığın katmanları arasında; insanlığı bekliyor. Belki de henüz ulaşamadığı
gelişmesine, gelişme zamanına şans tanıyor bu ulaşım zorlukları…
Tekirdağ Yelken
Kulübü çay içme dinlenme alanı; turuncu masa ve onu koruyan kamış çardak, küçük
haylaz sarmaşık; şehrimizin çok az bulunan bu yerine, sığındığım turuncu
masanın bir metre karelik alanına bile umutla, saygı ile baktım. Oysa ceketim
olmadığı için, bedenim hızla serinliğin soğumasını yaşıyordu. Esas olan bu
soğumayı hissetmekti; miskinlik uykusuna yatmış bütün hücrelerim uyarılmıştı;
görevlerini hatırlıyorlardı bir bir; düşünme, irdeleme, vücudumu koruma,
kollama, ısıtma, dinlendirme ve insanlık kargaşa ve girdabından arındırma işi;
onların büyük göreviydi.
Hades, ölülere
hükmeden Hades, yerin altında, arzın en karanlık yerinde saklı olmalıydı. Ölü
bedenlerin ruhları Hades’e ulaşmak için bile onları Styx ırmağından geçirecek
kayıkçı Kahron’a para veriyorlar.
Anladığım o ki, para,
yüksek kazanç, güç, rüşvet, bir tanıdık bulma; her zaman gerekli; antik
zamanlarda, mitolojik hikâyelerde bile…
Yine, yaşlı
sandalye cinin hikayesindeki kişiye geri döndüm; yan gelip yatmak için, muhteşem
ihtiyaçları en altta tutmanın saygın matematiğine, denk bütçe hayaline… Ne
çekiyorsa insan, sonsuz kadar sonsuz olan açlığından…
Güven Serin
2 yorum:
İnsan arada avam tabakayla da takılmalı ki... ilmin kıymetini bilsin. Bu avam arkadaş.. bir bardak çay ve deniz manzaralı ofiste sizi bekler..
Eyvallah:)) Kahveleri hazırla sen:))Patronun kahve masrafı için pek sevinmese de ona harcama sanatını da öğretelim Erdem:))
Yorum Gönder