Kamera; Güven Gelibolu Şafak Vakti...
NAZIM ÇAĞIRDI
Nazım Hikmet’in
aşkları da şiirleri kadar önemli ve iz bırakmıştır. Belki de aşkları olmasaydı
şiirleri de olmazdı; çünkü duyguları besleyen, ateş, rüzgâr, özlem, fırtına,
yokluk, vefa, yağmur; yaşama saygı duyan ruhların bedenleriyle sözcüklere,
sözcüklerin esere dönüşen inşaatına dizilir.
Nazım da böyle
yaptı; sevdi. Ülkesini, karısını, çocuğunu, sevgililerini sevdi… Nasıl ki, iyi
bir mimar, yaşadığı zamandan öte kalmanın ilahi ve evrensel hissedişini
zanaatine aktarır; taşta, mermerde yaşarsa; sevginin mimarı olmak da öyle bir
şey. Nazım da böyle mimarların en nadir-nadide insanlarından yalnız bir tanesi…
Bugün, günümüzde
teknolojinin, medyanın, bilgilenmenin yağmura, fırtınaya dönüştüğü bu
zamanlarda bile, sevgiye, mimariye, mühendisliğe uzanan ruhların bedenleri
oldukça nadir; sanki yok gibi. Şehirlerimize bakınca bunu görebiliriz; her şey
yüksek karlılık üzerine… Kendi şehrimize sadece sahili baştan başa dolaşırken
bile; gözlerimizi yamaçlara, tepelere kurulan evlere bakınca, ne büyük
kıyım-kıyamet yaşandığını, sanki özürlü mimarlar ordusunun büyük ucubelerinin
ortaya çıktığını görebilir, anlaya bilirsiniz.
Tanıdığım birçok
insan, haber izlemeye korkar oldu. Her gün yaşanan cinayetlerin birçoğu; “güya”
sevgi üzerine! Ya benim olacaksın, ya öleceksin! Böyle bir sevgi var edilir,
yaşatıla bilinir mi? Hiç sanmam…
İşte, Nazım’ın
sevdaları bu yüzden farklı; çünkü nezaket, zarafet, edebiyat, samimiyet ile
beslendiler. O yüzden, Piraye, Münevver, Vera ve Nazım’ın son sevgilisi Doktor
Galina, Nazım’ın şiirleri gibi, edebiyatın kalkanları içine, ebedi yolculuğun
müzesine kaldırılmış durumdadır.
Her şeyin, dünya
üzerinde yaşanan bütün hayatların, emeğe, faydaya, sanata dönük yanları ne kadar
fazlaysa, dünya tozundan, çamurundan, yok oluştan o kadar uzak besinlere
dönüşürler. Nazım’ın şiirleri gibi;
“ Ben bir insan
Ben bir Türk şairi Nazım Hikmet
Ben tepeden tırnağa
insan
Tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret.”
98 yaşında dünya yaşamına veda eden Doktor Galina, Nazım’ın
son sevgilisiydi. Nazım’ın son yıllarında onun hem doktorluğunu yaptı, hem
sevdasına odun taşıdı. Galine, Nazım’ı hep sevdi; son nefese kadar; hatıralara,
tam manası ile Nazım’ın ona ait olmadığını bilse bile, Nazım’ın edebiyata,
şiire, tüm dünyaya adanmışlığına en yüksek saygıyı göstererek ve de, güzel bir
hoşça kal türküsü besteler gibi;
“Haydi, bana eyvallah…
Beni Nazım çağırdı.
Ben gidiyorum.”
Diyerek…
Galina’nın son
sözleri bunlar oldu; adanmışlığın buluşmaya ait insan sözcükleri… Ya Nazım,
bitmeyen dizelerde neler dedi;
“Hem bir tek elmadan, hem süpürülen topraktan,
Hem zindandan dönen insan ruhundan, hem kitlelerin
Daha güzel günler için savaşından, hem bir tek
İnsanın sevda kederlerinden bahseden şiirler yazmak
İstiyorum, hem ölüm korkusundan, hem ölümden korkmamaktan
Bahseden şiirler yazmak istiyorum.”
Güven Serin
2 yorum:
Öncelikle bu güzel paylaşım için teşekkür ederim. O'nun gibi bir kalem ustası bir daha zor gelir. dostlukla
Merhaba Mehmet Osman Bey;haklısınız,zordan öte. Saygıyla...
Yorum Gönder