Kamera; Güven Karain Mağarası
Karain Mağarası-Antalya
Kamera; Güven Karain Mağarası
ASLAN PARÇASI
Pazar günü kimi için
dinlenmenin, yatak keyfini çıkartmanın bir yoluyken, kimileri içinse tepeden
tepeye, dağdan dağa, vadiden vadiye geçiş zamanların yürüyüş halleridir.
Hangi hallerde
olursanız olun; hareketin, değişimin ve insanın yaşamına daha insanca katkı
yapan değerlerin peşini bırakmayın. Umutlar ölmediği sürece, insanın arayışı da
ölmez. Bu yüzden seslenir şair Nazım Hikmet tüm zamanlara;
Kendi kendimize
yarışmadayız gülüm
Ya ölü yıldızlara
hayatı getireceğiz
Ya dünyamıza inecek
ölüm.
En güzel deniz; henüz
gidilmemiş olandır.
En güzel çocuk; henüz
büyümedi.
En güzel günlerimiz;
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek
istediğim en güzel söz
Henüz söylememiş
olduğum sözdür.
Umuda bir kurşun
sıksa da ölüm.
Unutma ölüme kurşun işlemez gülüm.
Şairin yaşama,
yaşamın değişime olan inanmışlığıyla göç eden kuşlar gibi göç ettim güneyin
içine. Karain Mağarası 500 Bin yıllık geçmişiyle 450 metre yükseklikte yaşamın
heybetli geçmişini bugüne kadar taşımış. Ülkemin; Türkiye’nin en büyük
hazineleri, belki de henüz gün yüzüne çıkartılmamış olanlardır. Kaçırılmış,
kırılmış, dökülmüş olanlardan çok daha fazlaları; doğanın derinliklerinde,
toprağın, taşın nazik ev sahipliği onları koruyor.
Asi Yaban Keçileri
Gurubu ile yapmış olduğum ikinci gezi de oldukça tabiata, tarihe, arkeolojiye
adanmışlık içinde geçti. Neredeyse tüm yaşamım boyunca duymuş olduğum Karain
Mağarasını nihayet görme, içinde gezinme, iç içe geçmiş insanlık evrelerini
kısmen de olsa anlamaya çalıştım.
Savaşlar, insanın
yaşama isteği taşların, toprağın içinde; yerin yedi kat altında bile devam
ediyor; yeter ki insanın umutları yok olmasın. Tıpkı Kapadokya Yeraltı
Şehirleri gibi Karain Mağarası da kazılmayı, anlaşılmayı bekliyor; insana,
insanlığa anlatacağı çok şey var.
Bu çalışmama konu
başlığı olan Aslan Parçası ise Karain Mağarası öncesi, küçük bir mola anında
ortaya çıktı. İçinde Nilüfer çiçekleri olan küçük gölün kıyısında, henüz bakımı
yapılmamış çay bahçesi yarım saatimizi geçirdiğimiz yerlerin ilkiydi.
76 kişilik gurubumuz
tatil gününün yatak keyfini seçmek yerine hareketin sürprizlerine adanmış
savaşçılar gibiydiler. Çoğu birbirini yıllardan beri tanıyor. Tanıdık yüzleri
orada görmem; gördüğüm yüzleri görme ümitleriyle; sese, anıya, mizaha, şakaya,
öğretiye çevirmek en sevdiğim geçiş törenlerinden birisidir.
Çay Bahçesinin
kıyısına vuran güneş; kimi bulutların ardına saklanıyor; kimi ise kısa süreli
ışıklarıyla güneyin üstün ısıtıcılığıyla selamlıyor bedenlerimizi. Nilüfer
çiçeklerinin bulunduğu küçük gölün kıyısında bir adam ve bir kadın; belli ki
sabahın erken saatinde gelmişler. Adamın neşesi, adamın sesi; umutların,
ümitlerin ölmediğini; aynı zamanda insan zekâsının doğru kullanılmadığı zaman;
çok işe yaramayıp mizahın; hatta kara mizahın içine geçmiş haldeydi. Balık
tutmaya çalışan adamın yanındaki kadının uykulu hali, dişsiz damakları ama
gülümseyen yüzü; “ ekmek ister misiniz” seslenişi; daha soğumamış sıcak
ekmekleri, büyük bir insaniyet içinde sunma telaşı yaşandı. Adamın tutmaya
çalıştığı, balık diye tutup kenara attığı küçük balığı ağzında dişi olmayan,
sanki akşamdan kalmacılar bakışıyla bakan kadın tekrar göle attı. Bir yandan da
iki kişi oldukları halde, bir poşet sıcak ekmeği Asi Yaban Keçiler Gurubundan
beş-on kişiye ; “ister misiniz, sıcacık ekmek” diyerek sundu.
Göl seyrimiz portakal
ve palmiye bahçeleri içindeki çayhaneye geçmemiz ile çay sohbetine dönüştü.
Balık tutan adam balık tutmayı bırakmış, çay içtiğimiz yere gelmişti. Elindeki
kartları selam verip, selamını alan arkadaşlarımızdan birçoğuna dağıtmıştı.
Kartta ise kocaman bir Aslan fotoğrafı ile ASLAN BEY yazısı ve bir de telefon
vardı. Onun haricinde hiçbir adres ve bilgi yoktu.
Az önce balık
tutarken selamımızı, samimiyetimizi umuda-işe dönüştürmeye çalışan adam
üzerinde Aslan Bey olan kartları dağıttıktan sonra bir aslan gibi dolaşıp, bir
aslan kükremesine benzeyen sesiyle halkından oy isteyen, halkına tutamayacağı
vaatleri bol keseden veren siyasetçiler gibi nutuk atıyordu.
Aslan Beye sordular;
bur kart ne işe yarar; sen ne iş yaparsın? Aslan Bey, sıska ve bakımsız
bedeninden bir aslan kükremesi gibi çıkan sesiyle; “ Her iş yaparız; sekiz
kişiyi öldüren birisini bile içeriden çıkartırım evelallah.”
Belli ki Aslan Bey de
yanında ki kadın gibi akşamdan, hatta diğer zamanlardan kalmaydı; tıpkı yaşlı
ve haremini yitirmiş, kuyruğu kopmuş bir aslan gibi; renkli kartvizitini alan,
ilk önce onu bir insan olarak saygı ile selamlayan arkadaşlar; Aslan Bey tekrar
balık tutma işine dönünce; insanca kartlarını yırtıp çöpe attılar.
Ne aslan parçaları
var bu diyarda; çakala, köpeğe, kurda, kuşa eyvallah etmeyen; ama bir gün
köpeğin maskarası olacağını bilmeyen…
4 yorum:
Keşfedilmeyi ve anlaşılmayı bekleyen öyle çok yer var ki... Güven, sana özeniyorum ne güzel fırsat ve zaman bulup böyle güzellikleri gezebiliyorsun şanslısın vesselam :)
Günaydın Hamiyet.Şans,şans,şans;var olan her şey;gördüğümüz,duyduğumuz ve hareketin mütevazı yolculuğuna çıktığımız sürece hep var;şans borusu çalıyor işte;duyuluyor mu acaba:))
"duymak isteyene sivrisinek saz, istemeyene davul zurna az!" hesabı işte:)
kimi, 'neymiş, ilk insanın ayak izlerini, kafatasını göreceğim!hiç işim olmaz öyle dağ tepe bayır çık! ' der.. Kimi de merakla, hevesle tarihin izlerini sürer...Oysa ne kadar önemli bir mağaradır burası!.. (Anlatacağım, gezip gördüğüm o kadar çok şey var ki! daha Karain'e sıra gelmedi.) Biz de 2 yıl önce gitmiştik Karain'e sonbaharda üstelik bizden (eşimle-benden)başka kimseciklerde yoktu.. Labirentlerinde dolanırken bir ara eşim "sen orada kal beni bekle, ben içerilere bakacağım" diyerek mağaranın içine doğru ama benim göremediğim köşelerine doğru uzanınca.. orada tek başıma kalan ben, birazcık ürkmüştüm.( o zaman doğru düzgün aydınlatıcı vs. de yoktu.. heyecan-adrenalin-macera doruklarda bende:) bilmem şimdi nasıldır!. kaderine terk edilmiş pek çok antik yer gibi midir halâ! mağaranın yanı-başındaki küçük kulübede bir kafatası örneği ve buluntular sergilenmişti.. Onları görünce heyecanımız artmıştı tabi ki.)Demem o ki, dağ bayır demeden keşif yapmak güzeldir!. hem bilgilenir insan, hem de doğa ile içiçe olmak nasıl başkadır..özgürlük hissi uyandırır.. üstelikte iyi de bir spor olur..
Çok aslan parçaları gördük biz!fareyi görünce kaçan.)
Grupla birlikte gitmişsiniz Karain Mağarasına, ne iyi yapmışsınız Güven.. İster birkaç arkadaş ile, ister, grupla gezsin insan, ama bu yerleri mutlaka görsün.. böylece arz-talep döngüsü oluşarak gereken değer de verilir belki o zaman..
Ayaklarınıza sağlık,
Esenlikler dilerim...
Karain ve Termessos her iki yer de beni derinden derine itti Esin. Bu güzel diyarların sadece ikisi bile milyonlarca insanı buraya çekebilir. Ama doğru dürüst el sürülmemiş bile; ne hazin bir aldırmazlık; yazarken bile hücrelerim acı duyuyor işte... Karain'in aydınlatılması biraz da olsa başarılmış. Ama daha çok çalışma yapılması gerekiyor; tıpkı Termessos, Bergama, Truva ve diğerleri gibi;çok...
Bu arada görmüş olduğun kafatası şimdi orada yok; hangi müzeye kaldırdılar bilmiyorum. Bildiğim bir şey var; bu mağarada, insanlığın gelişimi adına çok şeyler var; ama hepsi yerin yedi kat altında.
Hoşlukla Esin.
Yorum Gönder