Kamera; Tamer Kaptan Ganoslar Diyarı
Ne insanın arayışı biter, ne evrenin... İdeal olan nedir?
En doğru olan? Matematik sonuca giden bilimdir.
Ya insan, matematiği icat eden ve öğrenen insan,
kendi ruhunu neyle beslemeli ki, evrenin eğlenceli
değişimine ayak uydurup, huzur içinde ağlasın ve
gülsün.
AKLIN, İLİMİN ve GÖRGÜNÜN CEVABIDIR
Özgürlüğün, halkın
ve hakkın savunuculuğuna soyunmuş gazetecilik bilisizliğe, gurura, büyüklük
hastalığının sarhoşluğuna soyunduysa yapacağı hatalar da büyük olur. Hani,
nasıl derler; şapka düşer kel görünür…
Ahmet Hakan Coşkun 3
Mart günü kendi köşesinden bilim insanı A.M.Celal Şengör’e adeta saldırmıştır. Bir
akademisyene eleştiri silahlarını yöneltmek için o akademisyen gibi bilgi,
görgü ile donatılmak gerekir; sonra, tarihin kayıt altına aldı kabalığın,
cehaletin hesabını bir türlü denkleyemezsin.
Büyük bir sükse
içinde yaşam süren, yaşamın taze baharında başı dönen Ahmet Hakan Coşkun’un 3
Mart gazete köşesindeki yazısını olduğu gibi aktarıyorum;
“Antropoloji bilimdir, Atatürk zamanında kafatasları o
yüzden ölçülmüştür.” Diyen ünlü bilim adamı Celal Şengör’e sesleniyorum; Madem
öyledir hocam… Sizin kafa-tasını şöyle bir ölçsek… Ardından da bilimsel bir toplantıda
sizi örnek olarak gösterip; işte Celal… Tipik bir Türk… Kafatası ölçüsü şudur,
aslan gibidir, beyaz ırktandır, falan diye teşhir etsek? Ne dersiniz? Bir şey
daha söyleyeceğim Celal Şengör Hocam… Antropoloji tabi ki bilimdir… Ama bir
zamanlar ırkçılığın hizmetine girmiştir… Aksi takdirde IRKÇI ANTROPOLOJİ diye
bir kavram niye ortaya çıksın ki?”
Bu abukluğu,
muhteşem sabukluğu okuyan bilim insanı A. M. Celal Şengör bir cevap yollamış,
takkesi düşen, keli görünen Ahmet Hakan Coşkun’a. Öyle bir cevap ki üniversite
öğrencilerinin hoşgörülük ve bilgi sanatı için kullanacakları özel bir çalışma
gibi bir şey…
Cesur, aynı zamanda
edebi yazı kahramanı olan Ahmet Hakan Coşkun ne yazıktır ki bu cevabı
yayınlayamamıştır. Şimdi, A. M. Celal Şengör’ün Ahmet Hakan Coşkun’a yazdığı
cevabı yayınlıyorum;
“ Muhterem Ahmet Bey, Antropoloji konusundaki yazınızı
cevapsız bırakmak istemedim: Benim kafatasımı istediğiniz gün gelip ölçüp bir
toplantıda teşhir edebilirsiniz, ama bir Türk’ün kafatası diyemezsiniz, zira
buna antropoloji izin vermez. Kabaca hangi ırktan olduğumu ise
söyleyebilirsiniz ve bu ırkın pek uzun zamandan beri Anadolu topraklarında
yaşadığını belirtebilirsiniz. Atatürk döneminde yapılan işte bundan ibarettir. Ama
benim Türk olduğumu (veya olmadığımı) söylemenin başka antropolojik yolları
vardır. DNA’ma bakarsınız ve Türkiye’deki DNA bankası ile karşılaştırabilirsiniz.
O zaman teşhis daha doğru olur. Kan grubum ise size insan grubu içinde olduğumu
söyleyebilir. Bugün antropoloji kan gruplarını kullanarak insan gruplarının
eski göç yollarını çıkarmaktadır.
Antropoloji bir
zamanlar ırkçılığın hizmetindeydi demek (ırklar arasındaki farklılıkların
incelenmesi bugün dahi antropolojinin konusu dâhilinde olmasına rağmen), fizik
bir zamanlar toplu katliamların hizmetindeydi veya kimya gaz odalarındaki
ölümlerden sorumluydu demeye benziyor. Bu muhakeme tarzını ve sayın başbakanın
saldırgan bilgisizliğini desteklemeyi size yakıştıramadım. Unutmayınız her
tabii nesne tabiat bilimlerinin konusudur. İnsan dâhil. Sanırım antropoloji
bilimine bir ÖZÜR DİLEME BORÇLUSUNUZ.
Geçen haftam ki
yazım da aslında bu konudaydı. Ahmet Bey’e cevaben devam edersem; IRKÇI ANTROPOLOJİ diye bir kavram yoktur; antropolojinin ırkçılık hizmetinde
kullanılma konusu vardır. Biyoloji de aynı maksada hizmetten
kullanılabilir.”
Görünen o ki
dostlarım, heyecanına, gururuna, cehaletine yenilen bir toplumun çoğunlukta
olduğu bir diyarda yaşıyoruz. Bu bize neyi hatırlatmalı? En yakın arkadaşımızı
bile kınarken, eleştirirken ne kadar bilgi, görgü sahibi olduğumuzu düşünmeyi
de unutmamak gerekir. Sonsuza uzanan bir hoşgörü, suskunluk içinde yaşamak;
iradesi olan hiçbir insan olmaz, olamaz ama insan isterse silahını illa ateş,
top, mermi, barut, kılıç, taş, gaz, barbarlık olandan seçmez…
Ey akıl, ilim, görgü
önünde bir kez daha eğiliyorum. Bilginin evren gibi genişlediği, her an her
şeyin değiştiği bu ortamda düşünerek ifade etmenin, araştırarak, sorgulayarak
yol almanın büyük erdemi insan denen canlıyı ve benim şu an ki bedenimi
muhteşem bir rüzgâr gibi üşütüyor. İnsana; heyecan, coşku ve irade veren bir
üşütme…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder