18 Aralık 2012 Salı

HATIRALARIMIZ

Kamera; Metin -Sığacık

Gönüllü ve koşulsuz olan her şey güzeldir; bilinen haliyle
güzel,şirin olmasa bile güzeldir,gereklidir...

HATIRALARIMIZ

  Her anne ve babanın bir çocukluk dönemi, her çocuğun de bir anne ile babası vardır. Onların kökü, kökeni nereye dayanırsa dayansın bizim için biricik, ruhumuz için önemli vazgeçilmezdirler.

  İnsanın kendi buluşu olan zaman, yaşamımızın evreleri adına önemli katkılar sağlar bize. Tanıdık yüzleri yitirdikçe hatıralara sığınmayı, hatıraların geçmişinden süzülen taze kokularına yalvarırcasına sarılırız. Beynimize çizilmiş, en usta ressamlar tarafından ortaya çıkarılmış resimler, bilgeler tarafından seslendirilen eserler gibi dökülü verirler ortaya.

  Hatıralar; gök gözlü annenin hamur yoğurur,  makine ile bütünleşen bedeninin bir başka bedene elbise dikişini, makası ustaca kullanışını, yüksek sesli çocuk oyunlarını hatırlar gibi hatırlıyorum. Tarhana, kuskus, reçel, turşu üreten anne ellerini ve üretilen şeylerin kokularını; yaşamın, var oluşun, minnettarlığın büyük saygının büyük hatırına selamlıyorum.

  Daima güler yüzle ciddiyetini koruyan baba, geniş kaşlarının üzerinde bulunan siyah olan saçlarının beyaz görünüşleriyle ses verir, sese tutunmuş hatıraları besleyen ve onlarla var olan bedene;

“Paran var mı cebinde? Okumalı daha büyük yerlere gitmelisin! Kabataş lisesinde bir tanıdığım var; Tekirdağ Endüstri Meslek Lisesi sınavlarına gelecek ay yapılacakmış.” Bizi biz yapan, ruhumuzun yaşam içinde her türlü oluşum karşısında utanmaz bir dinginlik ile dik durmasını sağlayan, sesler, resimler ve onların bütünü olan hatıralardır.

  Sanmayın ki hatıralar yaşlıdır, buruşuk halde kötürüm haldedir. Güneşin, rüzgârın, yağmurun hiç durmadan parlattığı, beslediği, yeşerttiği, her bahar filizinden fışkıran gonca gibidir hatıralar.

  Büyük filozofun (Vergilius) ölüm ile pençeleştiği ve büyük göçten on sekiz saat önce kendisi ile söyleştiği hatıralardan küçük bir demet sunuyorum size;

“ Ey zaman içerisinde direnen bir zamanın yüzleri! Önce genç bir yüz olarak hatırlanan, ardından gittikçe daha silikleşip derinlere kayan, böylece de ölümden sonra artık yüzü oluşturan bütün çizgilerin ötesine geçip, neredeyse sonsuz bir manzaraya dönüşen anne yüzü; babanın başlangıçta hatırlanmamış ve sonra gittikçe daha bir canlı insan yüzüne, bir surete doğru uzanmış, ölümde ise kahverenginin katılığını taşıyan, sert çamurdan yapılma, son gülümsemesinde sevecen, unutulması ve yitirilmesi imkânsız insan yüzüne dönüşen yüzü… Evet, kökünü hatıralarda bulamayan hiçbir şey, gerçekliğin olgunluğuna erişemez; insanoğlu, daha en baştan benliğine katılmamış ve üstüne gençliğindeki yüzlerin gölgelerinin düşmediği hiçbir şeyi sonradan kavrayamaz. Çünkü ruh, hep kendi başlangıcında kalır, hep ilk uyanışlarında ki ihtişamı yaşar; son bile, ruhun gözünde başlangıcın saygınlığına sahiptir; ruhun çalgısının tellerine dokunmuş hiçbir şarkı kaybolup gitmez ve yine aynı ruh, sonsuzluğa akarcasına yenilenen bir bekleyiş içerisinde, daha önce kendisini seslendirmiş olan bütün ezgilerin tonlarını kendi içinde korur. Bu şarkı ölümsüzdür, hep yeniden çıkagelir; şimdi burada da yine vardı ve Vergilius, toprak testiler ile üst üste yığılmış dev fıçıların zaman zaman açık bir deponun kapısından, kapkara fışkıran hafif kokusunu yakalayıp acıyan ciğerleriyle solumak için havayı içine çekti.”

  Hayatın sonsuz görünen heyecanı, hiç bitmeyecekmiş gibi ortaya çıkan karamsarlıkları, bin bir çeşit olaylar serpintileri insan denen et, kemik ve kan hücreleriyle donatılmış insanı etkiler, anlamsızlıklar girdabına düşmesine neden olur. Siz ki okumanın büyük erdemine, değişimin evrensel yürüyüşüne inanmış değerli canlılar, utanmasam size şöyle derdim; merak içinde olunuz ve size gelen, sizin kaderiniz ile yüzleşmenizi sağlayan bazı yaşanmışlıkları, düşleri, destanları bir değil on kez okuyunuz; okuyunuz ki her anlama ayrı bir anlaşılmanın incecik koruyucu tabakasını ilk önce ruhunuzun üzerine örtsün; işte o ruh, sizin çıplak bedeninizi her türü zorluklar karşısında koruyacak en hakiki dostunuzdur.

 Güven Serin
 




Hiç yorum yok: