7 Temmuz 2012 Cumartesi

BOŞLUĞUN HOŞ SAATLERİ

Kamera; Güven Tekirdağ Arkeoloji Müzesi

Taşlar ve mermerler; dokunuşların,
düşüncenin sanat izleriyle doludurlar.


BOŞLUĞUN HOŞ SAATLERİ

  Boşluğun, yani gök kubbe altında yaşayan biz insancıkların da hoş saatleri vardır. İsterseniz bu hoş saatlere “eşref” saatleri de diye bilirsiniz…

  Boşluğun bu muhteşem ve asla erişilmez ve paylaşılmaz uçsuz bucaklığın içinde muhteşem bir hızla yol alan gezegenin iğde kokulu hoş zamanında tahmininizden çok ama çok keyif alırım. Takıntıların, takıştırmaların, ezberlerin, muhteşem korkuların; bütün insanlık iniltilerinin dışına çıkar, sanki büyük hoşluğun yaşandığı, zamanın birkaç saatinde hoşluk adına çılgınca duraklama keyfi yaşadığımı algılarım.

  Böyle hoş bir zamanı yine şeftali ağacı ve iğde krallığının olduğu yerde yani liman çay bahçesinde yaşadım. Çoktandır görmediğim Hüsmen Dayıyı görünce nasıl sevindin bilemezsiniz. Hüsmen Dayı da beni görünce sevindi. Ne o bensiz, ne de ben onsuz olabiliriz. Birbirimizi tamamlayan iki insancığız biz! Hüsmen Dayının ıslak dudakları yanaklarıma değmeden önce o muhteşem sesi kulaklarıma değdi;

“Neredesin be kızancağızım?” ; “Buradayım Hüsmen Dayı, iğde ağaçlarının yaşadığı diyarda.” Gülüşmeler; iyi bir gevezeliğin başlayacağını, boşluğun altında hoş saatler yaşayacağımızın da haberini veriyordu.

  İşin içinde Hüsmen Dayı varsa en hoş saati bile hoşaf ekşiliğinde içe çeker, bal tadında da ayrılmanın şaşkınlığını yaşayabilirsiniz. Hüsmen Dayı daha çaylar gelmeden, boşluğun hoş saatini daha yaşamadan kendi arınması, içindeki muhteşem dertleri insanlık hatırına benle paylaşmak için büyük bir iştah ile seslendi;

“ Bu kerhaneciler, bu deyyuslar yok mu; bunlar katiyen ‘insan’ olamaz!” Bu hoş saatte olacak iş mi? Kerhaneciler, Deyyuslar diye söze başladı mı bilin ki gördüğü insanlık derslerini kafaya takmış, yine insanca dışa dönük üzülüyordur. Gerçekten de öyleymiş; Hüsmen Dayı sabah yürüyüşüne çıkmış. İnanmazsınız ama bu adam bu kadar yeme-içme mide merakî içindeyken bile spora önem verir. Hatta felsefeye, ucundan sanata; hele incecik vicdanını sürekli parlatması, silip kollaması yok mu; seviyorum ben bu Hüsmen Dayıyı…

 Ne oldu Hüsmen Dayı, bu sabah yürüyüşte neler gördün? 
Neler görmedim ki be kızancağızım. Bu deyyuslar denizi yine batırmışlar. Kıyıya yaklaştım, kordon boyunda şöyle bir sabah hoşluğu yaşayayım dedim; inanılmaz bir pislik gösterisi ile karşılaştım. Akşam yediklerini, içtiklerini olduğu gibi denize fırlatmışlar… Deniz, nasıl olsa bizim her türlü soylu pisliklerimizi; çişlerimizi, b… larımızı taşıyor. Yıkanmak için, serinlemek için denize koşarız. Gamlanmak, neşelenmek için, kıtalar arası sevdalara koşmak için hep denize koşar da, denize yaptığımız hıyaneti bin yıl ibadet yapsak zor temizleriz

 Hüsmen Dayıyı zar-zor sakinleştirdim. Bu sakinleştirme üç çaya, iki kahveye, üç de simit’e patlasa da Hüsmen Dayı birazcık olsun kendine geldi. Hüsmen Dayı hoşluğun, boş saatlerin güzel hatırına kendine geldi gelmesin ama sorumluluk sahibi bir vatanperver ya, bu sefer de çalışmayan, aylak takımına verdi veriştirdi;

“Bu avareler, bu boşluğun boş bakışlıları bir meşguliyet sahibi olmazlarsa nasıl kalkınacağız? Nasıl mutlu ve huzurlu olacağız? Bak sana söylüyorum; o ayakkabıcı var ya! Herkes onun gibi çalışmalı, onun gibi işine kamburunu çıkartarak, koşarcasına gitmeli!”

  Hay alla hangi ayakkabıcı? Hani o bankanın hemen yanında alnı açık, saçları önünden dökülmüş, bir dakika bile kaybolacak diye işine kamburunu çıkarta çıkarta koşan ayakkabıcı. İnsan işine öyle koşacak. Aylaklığı, bu soylu avareliği bırakmalıyız artık.”

  Hüsmen Dayıcığım ben bu güzel boşluğun, bu harika hoş saatlerine bunları dinlemek için mi geldim?
 Öyle deme çocukcağızım; hem boşluğun hoşluğunu yaşayacak hem de bu kerhanecilere sesleneceğiz. Elbet sesimizi duyanlar olacak bir gün. Ben bunların yedi sülalesini…
 Hop! Hüsmen Dayı ne yapıyorsun? Her yerde denetim ve adap var! Sen adabı muaşeret kurallarını bilmiyor gibi yapıyorsun? 

  Bu kurallar, bu hukuk ve yasalar; pislikleri niye temizlemez? Yirmi yıl önce eğitimi, görgüyü başlatsaydık şu an cinayetlerle, kazalarla, skandallarla sallanan, adı anılan bir ülke olur muyduk hiç? Ama bu işlerin huzura dönüşmesini isteyen var mı ki? İster elbet; masum yürekli analar, sessiz gururlu babalar, yalnızlığın erdemini sanata dönüştürmüş erdemli kişiler; ister elbet; boşluğun hoş saatlerindeki heyecanlar gibi, huzurlar gibi isterler…

  Siz siz olun, adabı muaşeret kurallarına uyacağım, bu ülkeyi gizli enerjim ile kurtaracağım, dünya insanı olacağım derken hayatınızı kuruyan bir dala döndürmeyin! Her an boşluğun bu büyük kubbesi altında hoş bir saat yakalama şansınız var. Şansa en az balıkçı kadar, at yarışçısı kadar, loto-totocu kadar inanmalısınız; yoksa bu döngü bu büyük devasa değirmende sizi de siz, siz olduğunuzu fark etmeden un ufak olur gidersiniz…

Güven Serin 




2 yorum:

Unknown dedi ki...

Güven Saygılar ! :)

siyah kuğu dedi ki...

Bir başkadır benim memleketim:))