6 Ocak 2010 Çarşamba

İHTİYAÇLAR İCAATLARIN ANASIDIR


Posted by Picasa
Kamera; Güven Bozcaada-Ege
Taş evleri denizi gören tepeleri,camileri
kilisesi ile kendine has harika bir yer...



Kamera; Güven Bozcaada
Rüzgâr Türbinleri
Adanın batı burnunda kurulmuş olan türbinler;
tüm adanın enerji ihtiyacını karşıladığı gibi,
artanı da ANA KARAYA gönderiyor.
Lütfen dikkat! Bu türbinler sayesinde yılda;
1.400 bin ağaç kesilmekten kurtuluyor.Yani,
temiz enerji efendiler;temiz enerji...


Kamera; Güven- Bozcaada Kalesi
Bakımlı ve yüksek kaleleri severem ben.:))
Bana uyacak bir çocuk daha bula bilseydim;
inanın bu kalenin basmadığım yeri kalmazdı.:))
Nüfus kağıdı yaşlanmaya devam etse de;
bendeniz tam bir haylaz çocuk çılgınlığı içinde
kalelere, tepelere, yaşlı ağaçlara; dayanamaz...

İHTİYAÇLAR İCATLARIN ANASIDIR


Maceracı bir genç adamdan duymuş olduğum bu sez, nöronlarım arasında dalgalanmaya yol açtı. Gerçekten de ihtiyaçlar; icatları doğuruyor! İnsan ne kadar zorlanırsa, zor durumda kalırsa; o kadar farklı yollar alıyor.

Genç maceracı adam, dünyayı turlarken, göstermek istediği bir şey var. İnsan isterse en zor şartlarda bile hayatta kalabilir. Bunu anlatıyor ve pratikte nasıl yapılacağını da yaşayarak gösteriyor. Buraya kadar her şey güzel! Bizim atalarımız da ihtiyaçlardan bir sürü icatlar, gelenek-görenekler oluşturmuşlar. İyi irdelendiğinde hepsinin anlamı ve önemi büyüktür. Kuşku yok ki, tüm ihtiyaçlar, kendi icadını, geleneğini, göreneğini doğurur. Sürekli savaşan, göç eden halkımız da, ciddi değişimlere, dönüşümlere yol almıştır.

Her nedense, sosyal açıdan toplumumuz iyi ve üstün ilişkilerin icatlarını yaparken, bilimsel açıdan, sanatsal açıdan kendini pek zorlamamış. Sanırım bunun en büyük nedeni de, kurmuş olduğu büyük imparatorluklar sayesinde elde etmiş olduğu topraklar ve birlikte yaşamaya başladığı diğer halkların bilgi ve görgü yoğunluğuna güvenmesidir. Birlikte yaşamaya başladığı diğer insanların kültürü, kendi icatlarını ortaya çıkarırken, bu icatlardan bizlerde faydalanmış, kendi yaşamımız haline getirmişiz.

Son imparatorluğumuz iyi incelenip, irdelendiğinde, mimaride, mühendislikte, uzay biliminde, felsefede, müzikte, resimde, tiyatroda; diğer kültürlerin üstünlüğünü görürüz. Birlikte yaşadığımız ve bize büyük bir zenginlik katmış diğer kültürler; Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Çingeneler kendi özel yeteneklerini ihtiyaçlar doğrultusunda sürekli geliştirirken; bizler de, çiftçilik, askerlik sürekliliğimizi geliştirmiş ve yaşatmışız.

Günümüzde ihtiyaçların neredeyse sınırsız olduğunu düşünürken, sınırlı sayıdaki ihtiyacımızı bile dış kültürlerin icatlarını bekler muhtaçlık haline gelmişiz. Çünkü kendi içimizdeki harika kültürleri kaçırdık. Onların ustalarını, kendi çıraklarımıza, kalfalarımıza aktaramadık. Ve bugün ihtiyacımız olan stratejik maddeleri, diğer ülkelerin geliştirmesini bekler duruma geldik.

Yetenekli bir doktorumuzun konuşmasına kulak verdiğinizde, bir hastalıktan söz ederken, yakında çıkacak ilacın, filanca ülke tarafından geliştirildiğinin haberini duyuyorum. Bizim beyinlerimizi, bizim tıp adamlarımızı, kendi olanaklarıyla geliştirmek yerine, geliştirilme ihtimali olan ülke haberlerini heyecanla bekliyorlar.

Kavun tohumundan, karpuz tohumuna kadar; dış ülkelerin geliştirdiği icatlara muhtaç hale gelmişiz. Buda bir ülke ekonomisi, ülke ilimi, bilimi adına büyük bir kayıptır.

En büyük güçlerden birisi dediğimiz silahlı kuvvetlerimizin donanımı, günün şartlarına uygun silahları; dışa bağımlı projelerin vazgeçilmezidir.

Hâlbuki meraklı, öğrenime aç bir halkın genetik mirasını taşıyoruz. İyi anlatılıp, iyi bir eğitimle donatıldığımızda bizlerin de icatlar yapacağımız ve yaptığımız icatları ülke ekonomisine, dünya insanına mutluluk getireceğimiz bellidir. Diğer ülkelerin insanlarının ihtiyaçlarını karşılayan her icadımız, aynı zamanda ülke için, ülke insanı adına; harika bir ekonomi girdisi olacaktır.

Anlamadığım bir tek şey var; ülke insanının en büyük ihtiyacı “din” ve “cami” gibi gösterilmiş. Geçmişten kalan eserlerin en iyi korunanları camiler. Ve en fazla yatırım yapılmış mekânlar; yine camiler olmuş. Elbette ihtiyaca göre olmalıdır…

Fakat okul, hastane, kreş, yurt fazlalığımız nüfusumuza göre olmadı. Her nedense, insanların günlük yaşayışı içinde olmaz ise olmaz olan ihtiyaçlar; kendi zorunlu icatlarını geliştirememiştir. Acaba diyorum; bizler ihtiyaçlarımızı iyi anlayıp, iyi irdeleyemiyor muyuz? Yoksa iyi eğitim almış, huzurlu ve mutlu büyümüş neslin oluşturacağı güzelliklerden mi korkuyoruz?

Şu anki siyasi kavgalarda en belirleyici ayrımlardan birisi de, din üzerine oluşturuluyor. Ne büyük bir hata! Neden bilim-ilim, sanat, spor tartışılmıyor gerektiği kadar. Neden, ilime, eğitime ayrılan kaynaklar; öteki dünyaya taşıyacak mekânlara ayrıldığı kadar ayrılmıyor. Din, yüce yaratanın bizi daha mutlu, huzurlu ve insani davranışlar içine katma adına bir ihtiyaçlar karşılanmasıysa; dini daha anlaşılır kılacak, mutlu, bilgili, görgülü insanlar; kendi icatlarını bir türlü gerçekleştiremiyor.

Neredeyse algılarımız, algılamalarımız darmadağın olmuş durumda. Sis, puslu bir hava; ülkenin üzerine çöreklenmiş ve hiç kimse de bunun bize ait bir ihtiyaç olmadığının karşıtlığını oluşturmuyor.
Eğer icatlar ihtiyaçlardan doğuyorsa; ben bu söze inanmış ve inanılmaz sarılmış durumdayım. O zaman bizlerin ihtiyacı olan eğitim, ilim-bilim, sanat, sağlık; neden kendi icatlarını doğurup, gerçekten hak ettiğimiz ve hakça, her insana dağıtılmış bolluk içinde yaşamıyoruz? Neden hâla batı göç alırken, doğu göç veriyor? Neden, eğitim sadece dershanelerin patronlarını mutlu edecek aşamada?

Ya biz ihtiyaçlarımızı sıralamayı, sıralamayı bilmiyoruz, ya da bizler icat yapan millet değiliz! O zaman icat yapan diğer insanları, milletleri neden kaçırdık? Yerlerine yenilerini neden koyamadık?
İhtiyaçlar kendi icatlarını doğurur. Gerçekten de bizim icadımız doğmuş durumda. Demek ki, bizim ihtiyacımız; karmaşa, kavga, hesap sorma ve terör… Çünkü bir türlü başka ihtiyaçların icatlarını gerçekleştiremiyoruz.



Güven






9 yorum:

ÇOBAN YILDIZI dedi ki...

Güvenciğim,ilk uçmayı deneyen ve de başaran Hezarfen Ahmet Çelebi'ye Osmanlı madalya yerine ölüme sürgüne gönderildiğinden beri birşeyleri icat etme korkusu bu milletin genlerine musallat olup kaldı.Ve hala da devam ediyor :))

GÜVEN SERİN dedi ki...

Haklısın Zühreciğim çok haklısın. Ama nasıl desem ki ; her gün ölmektense bir kez ölüm; çok daha soylu gibi.:)) Güzelim diyarlarda hak edenler de mutlu değil, hak etmeyenlerde. Çünkü emeğin tabiatın harika bir kuralı olduğu iyi anlatılamamış. Felsefenin,sanatın, eğlencenin,ilimin,sporun,aşkın insanı insandan öte getireceği tam manası ile kabul edilememiş bu soylu diyirlarda

ÇOBAN YILDIZI dedi ki...

Malesef Güvenciğim,malesef :((

Arzu Sarıyer dedi ki...

Dilim söylemek istemiyor ama.. Dostum,"biz korkak bir milletiz "Gündelik yaşantımızda biri yeni bir şey söylese ya da yapmaya yönelse yanıtı çoğu kez nedir? "yeni icat çıkarma başıma,git işine" "Yeni icat mi çıkarıyorsun?"sık karşılaşmıyor muyuz bu sözlerle.Korkuyoruz...
Sorduğun soruların yanıtları bizdeki bin yıllık tarihte saklı. On yıl süren Türk Rönesansı dediğimiz Köy Enstitüleri ve Halk Evleri yaşasaydı görürdük icatları.
Güzel yazın için Kutluyorum. Emeğine sağlık,selam ve sevgiler.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Sürekli masalların kahramanlarını yaratıp ve öldürmenin bitmesini istiyorum artık. Her insanın önemli olduğunun her insanın çıplak iken birbirine benzediğinin farkındalığını kabul etmeliyiz derim. Farklı olmaya ve farklı görünmeye adanmış beden ve beyinlerin kültürü; yok etmek, eğik başlar yaratmak yerine; yüce yaratanın ışığı gibi yol gösterici olmalarını diliyorum, diliyorum, diliyorum...

Ne hazindir ki evrenin içinde bulunan kara dilikler ; ışıkları yutar,koca gövdesinde hapsederken; dünyanın kara canlıları da; ışığı, sevgiyi,sevgiliyi,sanatı öyle yutuyor. Ve ne büyük bir erdemdir ki; bunu yüce, güzel yaratan adına yapıyorlar...

bilge dedi ki...

yazdıklarına katılmamak elde değil gerçi doğru söyleyen 9 değil 10 köyden kovuluyor.. paylaşımın için teşekkürler..bozcadayı görmeyi çok istiyorum ..selamlar..

GÜVEN SERİN dedi ki...

Evet Bozcaada'yı muhakkak görmelisin. Kalesini,insanı gün batarken,doğarken sarhoş eden limanını ve harika Rum kültürü olan taş evleri görmek ve benim gibi tepelerinde bir keçi gibi dolaşmalısın.:))

nihansum dedi ki...

Düşünsenize, sahilde kızının fotoğrafını çeken bir baba, kızının çok masumane sorusuna yanıt verememiş. "Baba çektiğim resmi neden hemen göremiyorum" İşte kızının bu sorusu babayı düşünmeye itmiş ve Palaroid fotoğraf makinesini bulmasını sağlamış.
Gerçekten ihtiyaçlar icatları doğruruyor ama malesef bizler ithal bir hayat süremeye o denli çok alıştık ki...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Dilerim ki akıl önceliğini bir an önce hatırlar; bu soylu halkın yokolmuş halkların,uygralıkların çöpülüğünde unutulmasını hiç istemem.

Biza ait kokmayan değerler,üretimler,hikayler; nasıl bir uygarlığın mimarisiin kalıcılığını oluşturacak onu merak ediyorum Nihan.