12 Temmuz 2025 Cumartesi

HIRSIZ MI OLMALI,BÖCEK Mİ KALMALI?

 

İNTERNET

İNTERNET

                      HIRSIZ MI OLMALI, BÖCEK Mİ KALMALI?

    Türk sinemasının kült filmi “Namuslu” ile dünya edebiyatının köşe taşlarından Kafka’nın “Dönüşüm”ü arasında kurduğum ve tam olarak kavramlar üzerine oturtamadığım bir bağ?

    İlk bakışta birisi güldürürken düşündüren toplumsal bir hiciv-yergi, diğeri ise varoluşsal bir bunalımın karanlık dehlizlerinde gezinen saçma bir trajedi gibi dursa da, iki eser de şaşırtıcı derece benzer bir temel üzerine inşa edilmiş gibi görünüyor. Toplumun ve ailenin, beklentilerine uymayan birey acımasızca dışlanması ve onu kendi elleriyle bir “Canavar”a dönüştürmesi.

   Ertem Eğilmez’in yönettiği ve Şener Şen’in unutulmaz oyunculuğu ile devleştiği 1984 yapımı “Namuslu” dürüstlüğü ve ilkeleriyle yaşayan mutemet Ali Rıza Bey’in trajikomik hikâyesidir. Kendi halinde, kimseye zararı dokunmayan, hatta bu “Namusluluğu” yüzünden hor görülen Ali Rıza, üzerine atılan bir zimmet iftirasıyla bir anda toplumun gözünde bambaşka yere oturur. Parayı çaldığına inanan ailesi, komşuları ve iş arkadaşları, düne kadar yüzüne bakmadıkları bu adama, birden bire saygı ve ilgi göstermeye başlarlar. Ali Rıza ne kadar “ Çalmadım” diye haykırsa da kimseyi inandıramaz. Toplum ona zorla “ Hırsız” gömleğini giydirmiştir, bu yeni kimlik, ona saygınlık olarak geri dönmüştür. O da değişmeye başlamıştır…

   Franz Kafka’nın 1915’te yayımlanan ölümsüz eseri “Dönüşüm” ise Gregor Samsa, bir sabah uyandığında kendini dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulur. Bu dönüşüm Ali Rıza’nın aksine, fiziksel bir absürttür-saçmalıktır. Ancak altında yatan nedenler ve yol açtığı sonuçlar “Namuslu” ile paralellikler taşıyor. Ailesinin geçimini sağlamak ve sevmediği bir işte yıllardır çalışan Gregor, bu “Faydalı” olduğu sürece ailenin bir parçasıdır. Ne zaman bu faydayı sağlayamayacak bir forma (böceğe” dönüşür, yavaş yavaş ailesinin gözünde bir yüke, bir utanç kaynağına ve en sonunda kurtulunması gereken bir “Yaratığa” dönüşür.

   Sanıyorum her iki eserin de özünde bireyin toplum ve aile tarafından belirlenen rollerin dışına çıktığında yaşadıkları yabancılaşma, beni bu esere ilgi duymam için adeta çığlık içinde çağırıyor… Toplumla ve alışılmış kurallarla zıtlaşmanın ağır yükü, bedelleri yine insanın bilgi, kültürü, deneyimi ve kendini adadığı felsefeyle yakından ilgili…

   Ali Rıza “Namuslu” olduğu sürece sistemin “İşe yaramaz” bir parçasıdır. Ve sonunda bir canavara, yani namuslu namussuza dönüşme anında şu seslenişi yapar; “ Öyle olsun! Pekâlâ! Çaldım… Evet, evet, ben hırsızım…”

   Gregor Samsa ise, ailesinin geçimini sağlayan “çalışkan evlat” rolünü kaybettiği anda insanlığına da yitirir. Ailesi onunla iletişim kurmayı reddeder, odasına hapsederler ve varlığından utanç duyarlar. Gregor, ailesinin bu tavrı karşısında giderek kendi insani duygularını yitirir ve bir böceğin içgüdülerine daha çok yaklaşır. O da Ali Rıza gibi, kendisine dayatılan yeni kimliği (iğrenç böcek ) kabullenmek zorunda kalır ve bu kimlik sorunu sonunu getirir.

   Görünen ve anlaşılan o ki, iki eserde de insan ilişkilerinin, özellikle aile bağlarının ne kadar kırılgan olduğunu ve sevginin yerini nasıl kolayca “fayda”nın aldığı gözler önüne serilir.

Güven SERİN 





Hiç yorum yok: