BU YOL NAİP’E-NAİP KALESİNE GİDER
( Orman Müdürüm! Çevre Müdürüm! )
En yakın olan yerler, hep: En son anlaşılıp
sevilen yerler olmak için beklerler. Yakın çevremiz, hatta bizi biz yapan
özümüz bile, bir gün kendisini tam olarak anlamak için neredeyse bir ömür,
hatta ömürler bekler durur…
Naip bölgesinden; köy ve köy altından yıllardır geçip durduk. Naip Kalesi ve Naip Şelalesi isimlerini de öyle hep duyduk… Bir gün gideriz! Bir gün bakarız! Derseniz, üzerinden çok az geçti sanırsınız ama aldanırsınız. Yirmi yıl geçmiş; “ Bir gün gideriz!” dediğimiz düşünce eyleminin üzerinden…
Yunus Çakır’a-Ustaya, fikrimi açtığımda derhal; “ Ne zaman gidiyoruz?” düşüncesi için tarihi belirleyip yola çıktık. Şehirden çıkarken neredeyse şehrin büyük çoğunluğu Pazar uykusundaydı. En doğal olanı yapıyordu, denizin kıyıcığında, dağların öykü dolu tepelerin ardındaki şehir insanımız… Uyumayıp da ne yapacak?
Planladığımız gibi kahvaltı Naip Köyü yaşlı çınarlarının olduğu yaşlı kıraathanelerin birisinde yapıldı. Yunus Usta’nın tanıdığı Kıraathane sahibi Servet Bey geç geldiği için, erken gelip çayı demlemiş olan mekânlardan birisine girdik. Turizm alan bir yere yakışan esnaf içtenliği içindeki mekân sahibi genç adam:
—Kahvaltı mı yapacaksınız? Buyurun, hoş geldiniz, sözleriyle yolun yolcusu olan insanlara, birazdan dağlara uzanan tepelere tırmanacak olanlara iyi bir moral oldu…
Kahvaltı bittikten sonra gitmek üzereyken bir ses,1933 doğumlu Âdem Amca seslendi; ” Hoş geldiniz çocuklar! Hoş geldin Yunus” diyerek, çocuk gözleriyle ayaküstü doyumsuz sohbete de yer bıraktık. Kale ve şelaleye gidecek Naip yolunu sorduk soruşturduk. Her sorduğumuz farklı yön tarifiyle iyice kafamızı karıştırdı. Orman İşletme Müdürlüğü gayretleri, emekleriyle bir yerde yürüyüş ve kültür turizmine hazırlanan Naip Kalesi ve Şelalesi öksüz kalmış gibiydi…
Naip tarafından bu yolculuğa çıkacak olan gezginler, meraklılar için köy içi tabelaları konmamıştı. Olacak iş mi bu; Sayın TEKİRDAĞ ORMAN İŞLETMESİ MÜDÜRÜM? Denizi geçmek için epey çaba harcamışsınız! Köprüler, orman içinde bir sürü dinlenme yeri ve yön tabelaları konduğu halde, Naip içinden yürüyüş yapacaklar için tek bir basit yön-işaret nesnesi yok!
Gönüllüler Likya Yolu gibi neredeyse 700 km’lik antik yolu işaretleyerek uluslar arası en önemli yürüyüş yolları içine soktular. Naip Kalesi ve Şelalesi için bu küçük çalışmalar niçin yapılmadı? Bu işin zorluğu nerede? Koltuklara bağlı kalmakta mı? Sahaya yeterince inme cesareti göstermeme de mi?
Yeniköy Uçmakdere yolu tarafından gidecekler için tabelalar takdir edilecek, alkışlanacak derece önemlidir. Naip tarafından gidecekler için ise tam bir bilmece. Bizim gibi yanlış yol tarifiyle gidenlerin, yağmurdan sonraki çamur yollarla baş etme biçimleri tam manasıyla serüven zorluğu ve sağlamlığı içinde gerçekleşti.
Zorlu Naip Kalesi yolculuğu, bir gün önce yağmış olan yağmurun oluşturduğu inatçı ve yapışkan çamur yüzünden güçlükle aşılıp tepelere çıkınca orada niçin olduğumuz ve günün ışıklarıyla birlikte Naip dünyasının genişliğini, derinliğini anlama, hatta şaşırmamıza neden oldu.
Ganoslar bunu hep yapıyor; insanı şaşırtıyor ve doğaya yazgılı, doğanın öz evladı hissiyatı içindeki canlıları; “ İyi ki buradayız! İyi ki gelmişiz!” sözlerini her defasında gönüllü yaptırıyor…
Naip’in etrafını çeviren bolluğun bereketin haddi hesabı yok… Doğu ve kuzey taraflarındaki bağ-bahçeler, renkleriyle, güzellikleriyle üreten insanların öykülerini aktarıyor, anlatıyordu.
Bir saat kadar yürüdükten sonra tepelere tırmandık. Etraf tam manasıyla renk cümbüşü… Çam ağaçları, gürgenler,pırnallar ve yamaçlarda ekili buğday tarlaları,yeşilin ara tonlarımı sergiliyorlar.
Birkaç tepe geçtikten sonra gördüğümüz manzara karşısında ŞOK yaşadık. Su tutması için açılan dev çukur, oraya konulan ve ne zaman konulduğu belli olmayan su pompaları ve yapımı yarıda kalmış küçük bir ev veya depo, terkedilmiş bir halde! Doğanın kalbine bırakılmış kimyasal maddeden yapılmış büyük çukur plastik kaplamaları, doğal yaşama ait olmadığı gibi, kim bilir kaç havyanı zehirleyecek şekilde yıllarca orada kalacak-kötülüğün hükmünü sürecek…
Sayın ÇEVRE MÜDÜRÜM: - Bu kötülük buraya yapılır mı? Böyle yarım kalmış, vazgeçilmiş su tutma çukuru, görmezlikten gelinir mi? Bu doğanın sahibi bizler, sizler değil misiniz? Muhtemelen ceviz bahçeleri sahipleri tarafından tepenin üzerinde yağmur suyu biriktirmek için yapıldı ama sonradan vazgeçildi…
Doğaya bırakılan her türlü plastiğin, kimyasal maddenin doğaya verdiği zararı sizler bizden daha iyi biliyorsunuz. Kim yaptıysa bu kötülüğü ona kaldırtmak zorundasınız; böyle eşsiz bölgelerimizi korumak için kanunlarımız sizlere yeterince yetki veriyor…
Şehrimiz, köylerimiz, bölgemiz muhteşem derece zenginliklerle dopdolu. Çok uzaklara bakmak yoğunlaşmak yerine ara sıra, bölgemizin sıra dışı doğasına, tarihi, kültürel ve sosyal değerlerine yaklaşmak; hem ruhumuza, hem de günümüze taze bir soluk, değerli bir yaşam iksiri gibi gelecek…
Bu yol, Naip ve Naip Kalesine gider…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder