14 Mart 2025 Cuma

KIR MENEKŞELERİ

 

İNTERNET

                                               KIR MENEKŞELERİ

     Mehmet Akif Işın’ın bir başka konuda söyleyecekleri bitince, Kenan Oflaz kır menekşelerini anlatmaya başladı. Kır menekşelerinin narinliğini, eşsiz güzelliklerini, tıpkı kar delenler gibi çok az bir süre açıp, sonra tekrar toprağa, kendi dünyalarına çekildiklerini, kır menekşelerini gözlemiş, onlara dokunmuş bir göz ve kalp ile anlattı. Kır menekşelerini ancak kırları, doğal yaşamı; sanat ve felsefeyle özümseyenler hakkını vererek anlatırlar.

   Kenan Oflaz’ın ŞİİRİMSİLERİM kitabı da kır menekşelerinin rengini anlatır. Bir de sığda gezinirken derinlere uzanan ozanlar, böyle anlatırlar renklerin destansı güzelliklerini, kokularını ve zarafetlerini…

   Anlatacak konuları olan insanların sohbetleri, bildik insan kavramı olan zamanı adeta oyalarlar, kandırlar ve göğsünü siper ederler: Durmadan canlıları ayıklayan, eriten zaman denen o huysuz kadına karşı…

   Kenan Oflaz’ın eserinde sadece kırların menekşelerin renkleri yok. Kırmızı da, yeşil renkleri de var. Bu renklerin Kenan Oflaz için önemi, belki de halk ozanımız Karacaoğlan’ın menekşeye, doğruluğa, doğaya, adalete verdiği önem kadar değerli ve anlamlıdır.

   Kenan Oflaz, Mehmet Akif Işın ve Muhiddin Bektaş kısa süreliğine misafirim oldular. Bildik, o can sıkan, ne anlatacağını bulamadığımız “ Nasılsın? İyi misin?” ezberlerin dışına taşan konuşmalara karışıp gittik. Konular ve konuşmalar kısaydı kısa olmasına ama bu dünyadaki insanın zamanı da göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor…

  Kentlerin dokusuna, ruhuna en güzel katkıyı yapacak olan kişilerin başında bazı meslek mensupları gelir. Kentlerine âşık mimarlar, mühendisler ve yerel yöneticiler; şehrin kaderine etki edecek iradeyi bir yakalarlarsa, etraflarında aynı aşka sahip; ozanlar, yazarlar, tarihçiler, sanatçılar çoğalmaya başlar.

   Tam tersi olunca; bilin ki bugün yaşadığımız büyük kuraklık başlar. Çok bilenlerin, çok zenginlerin olduğu yerde bol bereket, zenginlik ve renkten renge geçen çiçekler, renkler var zannedersiniz! Zannetmeyin! Böyle değil! Her şeye burun kıvıran, yarı tanrı kılığına giren bir aydının kendisini bile aydınlatmaya gücü yetmez; yetemez…

   Halk ozanları, halk türküleri, halk şarkıları her türlü güçlerin pençesinden, şiddetinden, korkusundan süzülerek gün yüzüne çıkarlar ve kalıcı olurlar; yüzyıllar boyunca. Anadolu’da söylenen bir söz gibi; “Su akar yolunu bulur.” Aynı anlayışı, halk türküleri, şarkıları, halk ozanları için de söylemek mümkündür…

    Kenan Oflaz, okuluna, sınıflarına, öğrencilerine hiçbir zaman doymamış bir ÖĞRETMEN olarak, ondan önceki bu şehrin halk aydını Mehmet Ali Karakaş gibi kendi öğretici şarkısını her zaman haykıracak; ticaret ve siyasetin çok uzaklarında…

   Mehmet Akif Işın da öyle; şehrin tarihine, mimarisine, bir yerde yitik ve yitirilmiş kültürlerine duyduğu büyük aşk ve yaşadığı şehir içi atan bir kalp…

    Artık resmi görevlerin, akademik düşüncelerin çok ötesinde; yaşadığı şehrin tutsağı değil, sarmaş dolaş olduğu bir sevgili gibi, kentinin önünde yürümeye, arkasında durmaya, onun üstünü başını silkmeye, her daim temizlemeye adanmış Yunus gibi yol alacağı bellidir…

   Uzun zamandır tanıdığım Muhiddin Bektaş, dopdolu ATATÜRK sevgisiyle, şehre değer veren, değer katan herkesin yanında yer almaya yazgılı bir aydındır.

   Üç konuğum ve çok kısa süren zaman içinde renklerin, çiçeklerin, kırların, menekşelerin dünyası çabuk sona ermiş görünse de Kenan Oflaz giderken Karacaoğlan’ın Kadir Mevlam Seni Övmüş Yaratmış şiirinin son iki dizesini okudu ve:

—Bunun üzerinde durmanı, bir yerde edebi olarak eşelenmeni isterim! Dedikten sonra zihnindeki edebi kilerden, o eşsiz dizeleri birkaç kez seslendirdi;

 “ Kadrin bilmeyenler alır eline,

  Onun için eğri biter menekşe.”

   Edebi zenginlik böyle bir şeydir; kuraklığın, uçsuz bucaksız çöllerin diyarında bile serap sandığınız ışıltılar serap değildir. Tam bir vahadır…

Güven SERİN 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



Hiç yorum yok: