internet
ACINACAK DURUŞ ve
ACI ÇEKMEK
Oldum olası iki sözcüğü anlamaya çalıştım.
Gurur ve Onur, sözcükleri birbirine çok yakın görünse de insanı, insanlık
yolculuğunda daima sekteye uğratır…
Gururun pençesine düşmüş insanların yalnızlığı,
korkunç talihsizliği anlatılacak gibi değildir… Hep haklı oldukları gibi, çok
büyük kayıplarda ucundan dokunurlar; gurur dedikleri bir türlü
yakalayamadıkları öz saygı denen şeyin “Onur” denen asalette, hissediş,
özümseme eyleminde gizli olduğunu.
Suyun dört hali varsa, insanlığın da kırk bin
çeşit halleri var. Şartları, coğrafi konumları, deneyim ve eğitimleri deneysel
hale getirsek, ne çok insanı körlükten, hiçlikten kurtarır, belki de insanlığın
öncüleri haline gelmelerini sağlardık.
Bilim insanları bilimin yolculuğu içinde “Bu
çocuk adam olmaz, bu kişi şu derste başarılı olmaz!” denilen 850 çocukla bir
deney yaptılar. Hangi dersten, alanda başarısız olduysalar, o alanlarda daha duyarlı,
şefkatli eğitimlerin sonucunda % 70 gibi başarı ettiler.
Yine acınacak duruma düşme ve acı çekme eylemlerine,
duygusal süreçlere dönmek isterim. Kırılgan bir halde her an ya acıklı, dertli
görüntüler içinde ya da bir başkasına acıyarak, acı çekerek yaşamlar içinde,
bir başka acıklı öykünün kahramanları haline geldik…
İnsan niçin acınacak duruma düşer? Zavallı
görüntü verir? Büyük erdem sahibi insanlar, insanlık yolculuğuna çıkmışlar.
Özellikle bir hırka, bir lokma erdemini eşyasız, rütbesiz, mülksüz yaşamışlar
ve bulmuşlarsa, o büyük erdemin sadece rütbe ve mal mülkle olmadığı bellidir.
Anlaşılan o ki, insan denen canlı, kendi öz saygısını
kaybedip tutarsız yaşamaya başlayınca acınası-zavallı bir duruş, yaşarken
yaşamaz hale gelen bir canlıya dönüşüyor.
Her insanın, özellikle kendi iradesiyle seçme
şansına sahip herkesin istediği gibi yaşama, kazanma ve kaybetme hakkı vardır.
İnsanın her halini yaşama hakkı da! Eğer ki diğer canlılara zarar vermiyorsa…
Sözümüz yolculuğun her halini kendi
iradesiyle seçenlere, yaşayanlara değil! Sözümüz, her gün başka kılığa bürünüp
o kılıkta bir şeyler bekleyenlere. Bir gün garip bir zavallı rolü, diğer gün
ise; bıçkın, gururlu bir insan gibi etrafa çalım satmak; fazlasıyla garip…
Peki, ama seyirci, bu durumlar yaşanırken
seyirci ne yapıyor? Yani komşularımız, diğer tanıdıklarımız; muhatap olduğumuz herkes?
Söyleyeyim; bu kadim millet, zavallı duruma düşene acırken bile üstüne basmak ister.
Çünkü zavallılığın içindeki boş ve hırslı gururu, tutarsız alışkanlıkları,
ilişkileri görünce; acır gibi görünürken bile acıma hissedişini kaybediyor;
insan kalmaya çalışan seyirciler.
Acık çekmek, muhteşem bir şey. Tam olarak
çekilen acıyı tanımlamak, onunla başa çıkıp, acıyı; acılara dönüşmeden kaldırma
başarısı ise çok daha muhteşem bir onur…
Acınası duruma düşüp, kaybeden ve zavallı
rolündeki insana-insancıklara hiçbir sözüm yoktur…
Erdem, zenginlik denen şey; beslenmeye
görsün tabiatın, evrenin, ilahi kudretin, felsefenin, sanatın ve edebiyatın besinleriyle!
Hiç kimseye vermez kendisine acısınlar diye mikrofonu. Mikrofon ele geçirilmiş
olsa bile, acıyan herkese filozof gibi seslenmesini de bilir;
“ Beni öldürmeyen acı, daha
da güçlendirir.”
Güven SERİN
2 yorum:
Συγχαρητήριά για τις αναρτήσεις σας!
Thank you. Greetings
Yorum Gönder