16 Haziran 2023 Cuma

SİZE ANLATACAKLARIM VAR

 

İnternet

                                          SİZE ANLATACAKLARIM VAR

    ( Yıldız Sertel )

  Zekeriya Sertel ve Sabiha Sertel’in kızı Yıldız Sertel’in: Nazım Hikmet ile Serteller isimli kitabını, birçok eseri bitiremediğim gibi yarım bıraktım. Ya sonra? Bende kalması gereken zaman fazlasıyla bittiği için Tekirdağ Namık Kemal Kütüphanesi’ne geri getirdim.

  Sağlam, içeriği zengin besinini halktan, sanattan, felsefeden alan her çalışma gibi bu eser de on sayfa okuyana bile, başka meraklar başka yoldaşlık yapma fikirleri aşılıyor.

   Doğruyu söylemek gerekirse, amatörce dahi koşmuş olduğum yeni öğretiler gözümü korkutuyor. Başımı gökyüzüne çevirip, kısıtlı astronomi bilgilerimle bile baktığımda o sonsuz karşısında ürperen ben; edebi, felsefi sonsuz karşısında da aynı ürpermeyi yaşıyorum. Ne koşmanın faydası var, ne de bilmem kaç yüz bin bilgiye, esere ulaşmanın…

  Yazı yaşamımın dönüşümü başlayalı çok olmasına rağmen halen yapmam gereken “Sakin Şehir” felsefesine uygun, sakin bakışımı oturtamadım.

   Yıldız Sertel’in eserinden de yola çıkarsak, yine o büyük şairi; Nazım Hikmet’i hatırlayıp andım. Onu tanımanın, anlamanın, öğrenmenin imkânı da yok gibi…

   Bir şeyi daha öğrendim. Baba ile anne Serteller o günün en önemli muhalif gazetesi Tan’ı satın almışlar. Cumhuriyet gazetesinden sonra ikinci büyük gazetenin günlük satışı 40 bin adet olduğunu öğrendikten sonra okuyucu sayısını varın siz düşünün…

  Merak ve keşfetme duygularıyla Tan gazete arşivine bir parça uzandım.12 Nisan 1937 sayısı, Burhan Felek’in “Felek” isimli köşesine göz attım. Yazar köşe yazısına şöyle başlıyordu;

 “ Allah cümleye geçinden versin! Kimin ölüp, kimin kalacağı kestirilemez. Lakin doğrusu sağ iken ölü gibi,öldükten sonra diri gibi muamele görmeye de insan tahammül edemez…”

   Bizi bize anlatan bu yazı günümüzden 86 yıl önce yazıldığı halde değişen HİÇBİR şey yoktur…

   Değerli kurnazlıklar, saygın hilebazlıklar ve yaşadığı köyü, kasabayı, kenti, ülkeyi bir türlü aklın, iradenin, bilginin, görgünün, zarafetin elleriyle, yürekleriyle kucaklayamayan her daim öfke, kırgınlık içinde yaşayan insanlar topluluğu…

  En çok neye üzülüyorum biliyor musunuz? Kendisine “Aydın” ım diyenlerin ne yeterli şefkate, ne de hoşgörüye sahip olamamalarına! Zannedersiniz ki dünyayı kurtarmışlar da kendi şehirleri için çok yorgun düşmüşler…

  Ne demeli, ne etmeli? Burhan Felek’i bilmek, tıpkı Haldun Taner’i, Sait Faik’i. Kafka, Cervantes’i, Nazım Hikmet’i, Aytaç Oy’u, Aydın Oy’u, Mahmut Sümer’i, Öksel Demir’i ve yaşadığım şehri, ülkeyi, köyleri, kasabaları bilmek, hissetmek gibi insana huzur, hoşluk ve direnç veriyor…

   Şimdi sormak isterim size Burhan Felek’in kim bilir kaç bin kez sorduğu gibi; “ Yaşama hakkını niçin geri tepiyorsunuz? Kum saati döner dönmez tersine döndüğünü hem biliyor, hem de görüyorken; bunca sızlanmayı başarılı birleşmelere, bir elin nesi var felsefesini yaşamın paylaşım, mutluluk tercihine dönüştürmeyi kim-kimler engelliyor?

    Canım kardeşim, Nazım’ın dizelerindeki gibi kabahattin büyüğü bizde, sizde olmasın?

Güven SERİN  


2 yorum:

Klio'nun Şarkısı dedi ki...

Olumlu, olumsuz her anlamda birbirimizi çok etkileyen bir toplumuz bana kalırsa. Huzuru ucundan kıyısından bir yakalasak çoğaltırız gibi geliyor. Bayağılığı nasıl yaydıysak, iyi yaşamayı da zamanla çoğaltabiliriz. Nasıl olacak emin değilim ama:) Tek tek gayret edenlerimiz olsa da idarecilere çok iş düştüğünü düşünüyorum. Tepeden aşağı büyüye büyüye yuvarlanan bir çığ geliyor aklıma.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Bence çok güzel bir düşünce,teori; evrenin istisnai yaşayan gezegeni milyar yıldır nasıl var olmayı başardıysa,bence toplumlar değişmek istiyorsa tam da sözünü ettiğiniz çığ toplarına dönüşebilir; sanıyorum o meşhur teori hep işleyecek; Yüzüncü Maymun Teorisi,hazır olmayınca büyük çoğunluk,bir türlü başlamıyor dönüşümler...Teşekkürler Sezer; katkıların adına...