İnternet
YA ÇANTAMIZ,
ÇANTALARIMIZ OLMASAYDI!
Ya çantalarımız olmasaydı ne yapardık?
Meşinden, bezden, köseleden yapılan içine dünyaları koyduğumuz çantalarımız…
Cep telefonlarının ilk çıktığı zamanlarda
çok ağırdılar. Onları taşımak için kemerimin yan tarafında küçük bir çanta
bulunurdu. Ayrıca bozukluk paraları taşımak için kemerimin sol tarafında minik
bir çanta vardı. Neredeyse pantolonum yere düşecek bir halde bir gün; “ Yeter “
dedim. Belimdeki kemerde ne varsa attım. Kolumdaki saati, parmağımdaki
yüzükleri; her şeyi; nazikçe bir kenara bıraktım…
Rahatlamıştım rahatlamasına ama bir sürü
yardımcıya ( Kitap, mendil, not defteri, kalem, kartlarım) ihtiyacım vardı.
Onları koyacak bir şey! O zaman elimde taşımak veya sırtıma asmak için ilk
çantayı aldım.
Derken, tenis çantam, şehirden bir şehre
gitmek için sırt çantam ve dağlara gitmek için kamp çantam oldu. Çadırı, uyku
tulumunu saymıyorum…
Günlük kullandığım çantam ile yapışık
kardeşlere döndük. Ne o bensiz, ne de ben onsuz olurum artık. Bazen, biraz yükü
hafifletmek, onsuz dolaşmaya çıkmak için adım atıyorum. Gözlük çantamı iç
cebime koyuyorum. Para kesesini yan cebe, kartlarımı diğer cebe derken, güya
çantasız daha rahat edeceğim halde, hemencecik onu arıyorum…
Laf aramızda sıklıkla kavga ediyoruz siyah
renkli çantamla. Yağmur yağarsa onu kollamam, korumam lazımmış diye iyice
sokuluyor koltuğumun altına. Bir de şımarık, kendini beğenmiş ki sormayın! Ama
en çok canımı sıktığı zamanlar sabah vakti, evden çıkarken oluyor. Ayakkabılarımı
giymek için hafiften eğilmemi fırsat biliyor. Sırtımdan hemen kayıp,
ayakkabılarımın üzerine zıplıyor. Olacak iş mi bu?
Birde vurdumduymaz ki sormayın! Ona ne dersen
de, o her zaman bildiğini yapıyor! Ara sıra bana Aborjin kılığında, canı biraz
sıkıldığında sesleniyor:
— Benim kıymetimi bil! Seni
terk edersem görürsün gününü! Senin için taşıdığım bir sürü şey ‘Anahtarlar,
kartlar, yazılarını yedeklerini sakladığım minicik aletler) hepsi benle
birlikte yok olur. Vallahi fazla zorlamaya gelemem!
Tabi bende ondan öğrendim gamsızlığı. Kızdığı
vakitler bana ne söylese artık aldırış etmiyorum. Sanki unumu elemiş, eleğimi asmış,
vakit: Buda vakti deyip, engin ve ilahi bir huzur içinde yola koyulmuş bir adam
hali içinde…
Ya çantalarımız olmasaydı? Nice olurdu
halimiz; hallerimiz. İlk çadırım olduğunda; 17 yıl önce. İçine girip yattığımda
soğuk bir kış günüydü. Ganoslar Dağlarında sessizlik hâkimdi. Yunus Usta ile
benim çadırım yan yanaydı. Kamp ateşinin dumanları tüter, son defa
yudumladığımız ıhlamur çayının tadı henüz bitmemişken, gecenin en derin
saatinde çekilmiştik birkaç saat uykuların içine…
“Bir evim oldu” diye sevincimi, kaidesine
oturmuş başyapıt gibi saklıyor beynimin nöronları…
Kim bilir kaç katlı konağa, yalıya bedel bir
ev; koruyucu yanı; sadece haşere, böceklerden ve bir parça soğuktan yana olsa bile,
dağlarda ve kamp ateşinin yakınlarında, bir çanta için anahtarlar, mendil,
kalemler, notlar, kartlar neyse, ben de çadırım için öyle sığınmıştım o derin
dinlendirici ve onarıcı yere…
Güven SERİN
2 yorum:
Hele biz kadınların hali ne olurdu?:)
Gerçekten de öyle:)) Sanıyorum,uygar dünya insanı ne kütüphanesiz,ne çantasız,ne de seyahatten uzak kalabilir.Teşekkürler Sezer..
Yorum Gönder