2 Ocak 2023 Pazartesi

BABA MİRASI

 


Kamera; Güven

                                                         BABA MİRASI

      ( Arif Güneş’in Oğlu Hayrettin Güneş)

   Pazar günü,2023-Yeni yılın ilk günü öğrendim ölümünü ve gömülmüş olmasını. Doğduğu mahallede, şehir merkezinde değil de yaşadığı mahallede kılınmış cenaze namazı…

   Yüksek duygular taşıyan yazılarımı yazmadan önce; ÖNCÜ bildiğimiz, sevip saygı duyduğum yazarların eserlerinde geçen sözcüklerine de sarılmayı seviyorum. Ne zaman sıkışırsa gönlümüz, haykırmak istiyorsak başka bir şekilde, bizden önceki seslenişlere kucak açarız.

   Anton Çehov’un Vişne Bahçesi oyunundaki karakterler ölümü sorgular:

—Değil mi ki, eninde sonunda hepimiz öleceğiz…

—Öyle de düşünebiliriz. Şöyle bir bakalım ölümün anlamı nedir? Belki de insanın yüz türlü duyusu vardır da ölünce bizim bildiğimiz beş duyusu yok oluyor, kalan doksan beşi ise varlığını sürdürüyor…

  Çehov ölümün hakkında yaptığı yorum böyle ve hayli ilginç bir görüşü de anlatıyor.

  Arif Güneş’in oğlu Hayrettin Güneş, kırk yıla yaklaşan dostluğun da adıdır. Şifa Eczanesi kalfası olan Arif Güneş, birçok insanın gözünde yarı doktor algısı, inancı taşıyan naif bir insandı.

 Yalıçapkını olarak bilinen kuşların bilim insanları tarafından takip edilip incelenmesi ve belgeselleri yapıldıktan sonra bambaşka öğretiler, farklı hayvan, kuş karakterleriyle karşılaştım. Hayvanlar dünyasında bildiğimiz bütün gerçeği yerle bir eden bir bilgi ve öğreti…

Nasıl mı? Yalıçapkını yavruları yumurtadan çıkar çıkmaz onları besleyen babaları oluyor. Anne ise başka bir yumurtlama yolculuğuna uçuyor…

   Hayrettin Güneş ise çok daha şanslıydı. Annesi tarafından şefkatin en anaç tarafı sunulmuş olsa bile babası Arif Güneş’in kanatları anne kanatları kadar sağlam, sıcak ve hoşgörülüydü…

   Bu yazım, bir veda veya bir anma, belki de ruhsal bir günah çıkarma sayıla bilinir. Ne kadar çok şey yazsak da ayrılışın-ölen kişinin ardından; hiçbir sözcük, cümle anlatamayacaktır tam olarak bu yüce dönüşümün öyküsünü.

  Yazımın başlığı için; “ Baba Mirası “  demeyi uygun gördük. Niçin mi? Arif Güneş-Arif Amca ile yıllara inen dostluğumuz içine onun neredeyse her vakit tekrarladığı sözcükler:

—Hayrettin size emanet! Hayrettin’i yalnız bırakmayın!

   Aynı sözcükleri, oğlu Hayrettin Güneş’e de sıklıkla tekrarlıyormuş. İki isim veriyormuş; birisi benim-kisi…

   Öyle de oldu. Kırk yılık yaşam öykümüzde en ufak sancılı zamanlar olmadan, çok sık görüşmesek de, zaman zaman, tıpkı ilk tanışma zamanlarımızın arkadaş heyecanı, saygı ve sevgisi içinde…

   Kökleri derinlere inen arkadaşlık ve dostlukların kopuş anlarında tıpkı yanardağ püskürmesi, buzullardan çok büyük parçanın kopup okyanuslara açılması veya kabuk tutmuş bir yaranın kanaması gibi bir şey oluyor...

   Tanımlayamadığımız bir şey… Tam olarak anlatamadığımız bir şey… Her ölümün yüce bir yaşam aktarımı, hatırlatması ve “kendine gel” uyarısı taşıdığını bilsem de, bildik tekrarlara düşmeden, yolcu etmek, el sallamak ve öldürmeden ölümü yaşatacağıma inanmak istiyorum…

  Güle güle arkadaşım ve dostluğun ve Arif Amca’nın yüksek hatırası…

Son sözleri söylemesi için yine Çehov’a rica edeceğim:

 —Kusurları gidererek hep ilerliyor insanlık. Şu anda ulaşamadığımız şeylere, günün birinde iyice yaklaşıp o amaca ulaşacağız…

 Güven SERİN 

 

 

 

 

 

 

 


2 yorum:

Klio'nun Şarkısı dedi ki...

Başınız sağ olsun Güven Bey. Arkadaşınızın ardından böyle derin duygular hissetmeniz, sevgiyle anmanız teselli olmalı. Güzel insanlar güzel anılıyorlar.

GÜVEN SERİN dedi ki...



İnsanları sonsuza açılan renkler gibi görüyorum.Kimisi ana,büyük çoğunluğu ara renkler.Ama hepsi,renk ve koku dünyasının muazzam karşılığı ve var edici gerçeği...Ne yazık ki bu renkler,ölümle-ayrılışla soluyor gibi görünüyor.Sanıyorum,burada edebi dünya; söz doğuyor; ölümü bile yaşatma becerisi...Çok teşekkür ediyorum...