TRAKLAR
( En
Çok Sevilen Trak Kadınları )
Bugün yaşadığımız yer, Trakya’da yüzlerce, binlerce yıl öncesinde Traklar yaşardı. Boylar halinde yaşayan, büyük siyasi birliktelik kuramadıkları için, Trakya’nın yabanıl ormanlarının bulunduğu bereketli topraklarda sıklıkla saldırılara uğrarlardı. Dokumacılık, şarapçılık, hayvancılık, ruhlarındaki sıra dışı özgürlük onların ele avucu sığmayan hallerinin bir parçasıydı.
Çok tanrılı inançlarının yanında çok eşli yaşarlardı. Ne kadar çok istila edilmişlerse, o kadar baş kaldırdılar… Özgürlük, hür yaşam onları karakterlerinin en çok öne çıkan yanlarıydı.
Şehrimizin eğitimci, araştırmacı yazarlarından Hikmet Çevik’in Tekirdağ Tarihi Araştırmaları eserinde Traklar hakkında geniş bilgiler yer alıyor. Trak diyarını kimler istila etmemiş ki? Frikler, Yunanlılar, Romalılar, İskitler, Persler ve daha onlarca uygarlık istila etmiştir, yüzyıllar önce meşe ormanlarıyla kaplı sevgili diyarımızı…
Yaklaşık 700 yıl önce atalarımız; Süleymanpaşa komutasındaki Türkler ayakbastı, yüce ormanların ve Hera’nın Kenti olan yaşadığımız yere.
Hür yaşamı seven Traklar, eğlenmeyi de çok iyi bilirlerdi. Tanrıların şerefine düzenlenen şölenler çok görkemli yapılırdı.
Her eski uygarlığın farklı veya benzer adetleri olmasıyla birlikte Trakların çok ilginç adetleri vardı. Bir çocuk doğunca, insan olarak çekeceği acıları düşünür ve matem tutarlardı. Ölünce, bütün acılardan kurtulacağı içinde sevinirler, şölenler düzenlenirdi.
İşin daha da ilginç yanı, bazı Trak boylarında ölen erkeğin en çok sevdiği karısı seçilir ve kurban edilirdi. En çok sevilmenin bedeli de hiç umulmadık zamanda yaşama çok erken bir şekilde veda anlamını taşıyordu…
Bu yetmezmiş gibi, Traklar zaman zaman tanrılarına insan kurban ederlerdi. Acımasız, vahşet gibi görünse de, inanç biçimleri, tanrıları her toplumun farklı bir şekilde yorumlayıp, geliştirdikleri gelenekler, bugünkü insanlığı 21.yüzyıla taşısa da, halen korkunç savaşlar, için için yanmaya, kötü bet kokular yaymaya devam ediyor.
Bazı Trak boylarının bir başka geleneklerinden birisi de, yaşlanan Trak insanları çocuklarına yük oluyorum, çalışamıyorum diye intihar ederlerdi.
İnsanın yolculuğunun 3 binlik serüvenini bile inceleyip, bilgi sahibi olduğumuzda bazı uygulamaların, alışkanlık veya geleneklerin karşısında küçük dilimizi yutacak gibi olmamız, geçmişin bugüne süzülmesini, gerçeklerin üstü kapanamaz tarih bilgisine dönüştüğünü kabul etmeli ve daha çok yüzleşmeliyiz…
Bu yüzden tarih bilimi var. Her daim geçmişe dönüp, yaşananların en kanlı veya en eğlenceli, erdemli olanlarından bugüne bir şeyler taşımak için... Taşınacak en küçük kırıntı bile, o toplumun daha şuurlu, samimi, erdemli olacağının kanıtıdır.
Yüzleşme ve irdeleme sanatı, iyi yoğrulunca edebiyata, tiyatroya, sinemaya, resme, heykele, bilime dönüşüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder